Siyaset çoğu zaman çok sert, gergin ve acımasız bir atmosfere sahip. Türkiye’de farklı farklı görüşlere sahip birçok insan var. Hal böyle olunca herkes benim dediğim doğru, benim borum ötecek diye diretiyor. Bu yüzden sokakta da, siyasette de tansiyon çok yüksek oluyor.
Türkiye’de siyasette siyasetçide olmak çok zor hele ki sol görüşlüyseniz. Bu gerginliğin içinde nadide bir kişilik ve şahsına münhasır bir isimle siyaset çok başka bir boyut kazandı. En gergin anlarda bile ortamı yumuşatmayı başarıyordu.
Sırrı Süreyya Önder Türkiye siyasi arenasının çok önemli ve çok özel bir ismi. O bazı siyasetçiler gibi yumruk atmazdı. O sözleriyle hem güldürür hem düşündürür hem de döverdi. Keskin zekası ve bilgeliğiyle solcusundan sağcısına en uç fikirdeki insanların bile sempatisini kazanmayı başarmış, siyasete farklı bir uslup ve tarz kazandırmıştır.
Kimdir Sırrı Süreyya Önder?
Siyasete nasıl atıldı?
Kısaca bir anlatmak istiyorum.
Etrafındaki hemen hemen herkesin ana dilinin Kürtçe olduğu Adıyaman’da, Türkmen bir ailenin ferdiydi. Kendisinin söylemiyle, orta öğretim yıllarında, babasından kalan bazı edebiyat kitaplarını bulup okumasıyla sol fikirlere yöneldi. Gençlik yıllarında devrimci, sosyalist gruplar içinde yer aldı.
1978 yılında lisede öğrenciyken Maraş Katliamı’nın protestolarına katıldığı gerekçesiyle tutuklandı.
Sonrasında ise Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni kazanarak Ankara’ya gitti.
Orada da ‘’devrimci siyaset’’ içinde yer aldı. Türkiye’nin en zor dönemlerinden biri olan 12 Eylül 1980 darbesi olduğunda 18 yaşındaydı. Siyasi çalışmalarından dolayı 1981 yılında gözaltına alındı, işkence gördü ve Mamak Cezaevi’ne gönderildi ve yedi yıl hapiste kaldı. Cezaevinden çıktıktan sonra farklı farklı işlerde çalıştı.
Ama o en çok sinemayı, yazmayı ve okumayı çok seviyordu. Bu yüzden bir taraftan da edebi metinler ve senaryolar kaleme alıyordu. Birçok filmde senarist, yönetmen ve oyuncu olarak yer edindi.
Türkiye’de yavaş yavaş adını duyurmayı başardı.
O çok farklı bir solcu kimlik çizmişti. İslamcı-muhafazkar kesimle de iletişim kurabilen solcu bir devrimciydi.
2011’de Türkiye Siyasetinin, şansı olduğunun kimse farkında değilken, siyasete atıldı.
2013’te, Kürt siyasetini ve Türkiye’nin sol muhalefetini aynı çatı altında birleştirmeyi hedefleyen Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) kurulmasıyla adından sıkça söz ettirdi.
HDP’nin eş genel başkan yardımcısı oldu.
O zamanlar adını çokca duymaya başladık. TBMM’de kürsüye çıktığında anlattığı hikayeleriyle gündem olmuştu. Çok severdim onu dinlemeyi. Canım sıkkın olduğunda açardım, Sırrı abinin videolarını hem güler hem de hayran kalırdım. Çünkü onun aklıyla kalbi arasındaki yolculuk çok yakındı.
Gezi Parkı eylemlerinde en ön safhada yer aldı. Taksim Gezi Parkı’na yıkım için gelen kepçenin önüne geçip isyan edişini şu sözlerle ifade ediyordu: ‘’hiçbir vekil bu ağacın bir dalından daha kıymetli değildir.’’ Diyerek aslında yine insanoğluna iyilik yapıp, doğayı, ağacı koruyordu.
Önemli bir şahsiyettir kendisi, özel bir ruhu var. Bu ülkeye ‘Barışı’ getirmek gibi ciddi ve büyük dertleri var.
Türkiye çok sesli bir ülke, buraya hitap etmek her babayiğitin harcı değil. Ama o bunu başardı öyle ki tüm partilerden, sanat camiasından, solcusu, sağcısı, muhafazakarı onun için, sağlığı için herkes dua edip, iyi dileklerde bulunabiliyor.
Bende dua ediyorum ve bir an önce sağlığına kavuşup bize, bu topraklara barışı getirmeni diliyorum...
Sakın gitme! susuzluktan çatlayan bu topraklara o suyu ilk sen dökeceksin, bizde arkandan geleceğiz...