Son zamaanlarda kuşkusuz en çok konuşulan konulardan biri boykot oldu. Gerek siyasette gerek sokakta en çok dile getirilen, ses getiren bir durum oldu. Destekleyende oldu, desteklemeyende oldu. Bu çok normal bir durum. Çünkü kozmopolitan bir ülkede yaşıyoruz ve herkes aynı şeyi savunmak zorunda değil. Dolayısıyla burda bizi bir arada tutan en önemli dinamizmin saygı olduğu kanaatindeyim.
Herkesin bir fikri, bir politik duruşu, oy verdiği bir partisi var ya da yok. Burda şu kritere bakmak gerek: aklını, vicdanını kaybedecek derecede bir fanatizm var mı? Varsa sıkıntı büyük. Zaten ülkemizin en büyük sorunlarından biri fanatizm.
Futbolda, dinde, siyasette ya da kişiler üzerinde oluşan bu aşırılık, bu öfke bizi birbirimizden uzaklaştırıyor.
Dünya var olduğu günden beri maalesef ki bu fanatiklik vardı. Bazı toplumlar bu durumu aşıp, kendilerini törpüleyip, merkeze insanı, insanca yaşamı alarak yola devam etmişlerdir. Bazılarımızda eskisinden de beter bir duruma getirmiştir.
İnsanlar kendilerine yakın görüşte olduğu fikirleri savunmakta özgürdürler. Fakat biz hala bu özgürlük konusunda ikna olmuş değiliz.
Boykot çağrısının ise ileriki zamanda iflasları gündeme getireceğini tahmin etmek zor olmasa gerek. İnsanlar neyi tüketip tüketmeyeceğine karar vermesi de bir tercihdir. Tıpkı Filistin’e destek olmak için İsrail’in üreticisi olduğu ürünleri almamak gibi.
Ama bu durumu ‘cadı avına’ çevirmek bizi sadece ortaçağın en tehlikeli zamanlarına götürür. Bakın altın, dolar, euro yine arttı, artmaya da devam ediyor. Yatırımcılar bir bir elini eteğini çekiyor, ülkemizden. Gitgide fakirleşiyoruz. Bu da demokrasi ve adaletten fakirleşmenin bir sonucudur.
Buraya odaklanıp bir an önce ülkede huzuru, demokrasiyi ve adaleti sağlamanın derdinde olmalıyız. Olmalıyız ki ülkemiz kalkınsın, insanlarımız zenginleşsin, mutlu, umutlu, huzurlu olalım.