Yaz daha tam olarak gelmeden Diyarbakır’da sıcaklar yüzünü gösterdi. Geceleri bile serinlemenin zorlaştığı, gündüz saatlerinde adım atmanın cesaret istediği günlere erken merhaba dedik. Mevsim normallerinin üzerine çıkan sıcaklıklar, şehirde adeta hayatın ritmini değiştirdi.

Diyarbakır halkı sıcağa yabancı değil elbette. Bu kadim şehir her yaz, kavurucu güneşiyle tanınır. Ancak bu yıl biraz daha farklı. Nisan ortasında termometreler fazla yükseldi. Kaldırım taşları erken ısındı, serinlik arayanlar gölgeyi değil, artık evin içini tercih etmeye başladı. Bu da bize şunu düşündürüyor: İklim değişikliğini sadece uzak diyarlarda yaşanan bir kriz olarak görmek artık mümkün değil. Diyarbakır’da bile mevsimler kayıyor, sıcaklar her yıl biraz daha erken geliyor.

Sıcaktan en çok etkilenenler ise belli: Yaşlılar, çocuklar ve açık alanda çalışanlar. Güneşin altında ekmeğini kazanmaya çalışan insanlar için bu sıcaklık bir sağlık sorunu olmaktan öte, bir geçim mücadelesi meselesi. Öte yandan şehir planlaması, yeşil alanların azlığı, beton yoğunluğu da bu sıcaklığı daha da çekilmez hale getiriyor.

Bunaltıcı sıcaklar, sadece hava durumu verilerinden ibaret değil. Bu, bir yaşam şekli. Belki de bu yazı biraz daha dikkatle karşılamak gerekiyor.