Kılıçdaroğlu'nun yazısı, sadece dış politika analizi olmanın ötesine geçerek Türkiye’nin bu denklemdeki rolüne dair çarpıcı tespitler içeriyor.

Türkiye'nin Güvenliği ve İsrail Rahatsızlığı: Derinleşen Gerilim
Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin ulusal güvenlik politikaları çerçevesinde attığı adımların İsrail tarafından tehdit olarak algılandığını belirtiyor. Bu bağlamda, İsrail’in Suriye’de gerçekleştirdiği son hava saldırılarını, Türkiye’ye yönelik örtük bir mesaj olarak değerlendiriyor. Özellikle Avrupa Birliği Temsilcisi’nin Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’la yapacağı görüşmeyi iptal etmesini, diplomatik düzeydeki kırılmaların işareti olarak okuyan Kılıçdaroğlu, tüm bu gelişmeleri "Türkiye, Trump ve Netanyahu ekseninde şekillenen sessiz bir mutabakatın" yansımaları olarak yorumluyor.

Yeni Suriye ve ABD’nin Stratejik Hamlesi
Kılıçdaroğlu’nun en dikkat çeken değerlendirmelerinden biri, ABD’nin Suriye’deki siyasi yapı üzerinde oynadığı stratejik rol. ABD’nin, Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) lideri Colani ile Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) aynı masa etrafında toplama çabalarını analiz eden Kılıçdaroğlu, bunun fiili bir Kürt özerk yapısının kurumsallaşması anlamına geldiğini belirtiyor. Bu yapılanmanın, silahlı unsurların siyasal sürecin doğal bir parçası haline gelmesiyle daha da derinleştiğine dikkat çekiyor.

Bu noktada Kılıçdaroğlu’nun şu ifadesi özellikle dikkat çekiyor:

“Yeni Suriye yönetiminin (Colani – HTŞ) SDG ile aynı masaya iki eşit güçmüş gibi oturtulması, Suriye’de örtülü de olsa özerk bir Kürt yapılanmasının fiilen gerçekleştiğini gösteriyor. PYD, silah bırakmadan yönetimin bir parçası haline geliyor.”

Bu gelişmelerin, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) doğrultusunda uzun süredir izlediği politikalara uygun olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, “ABD, BOP bağlamında bir taşla iki kuş vuruyor” diyerek hem bölgesel yeniden yapılanmanın hem de Türkiye gibi ülkelerin siyasi pozisyonlarının şekillendirilmesinde Washington’un rolüne dikkat çekiyor.

"BOP’un Eşbaşkanı" İtirafı ve Erdoğan'ın Rolü
Makalenin en çarpıcı bölümlerinden biri, Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2006 yılında yaptığı "BOP’un eşbaşkanıyım" açıklamasına yeniden vurgu yapması. Bu ifadenin sadece bir siyasi tercih değil, aynı zamanda Türkiye’nin dış politikadaki yöneliminin somut bir yansıması olduğunu belirtiyor. Kılıçdaroğlu, bu bağlamda Türkiye’nin hem hedef hem de uygulayıcı pozisyonuna sürüklendiğini öne sürüyor.

Ayrıca, Trump’ın “Suriye’nin anahtarı Türkiye’nin elinde” sözünü hatırlatarak, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin merkeziyetçi yapısının küresel aktörlerin planlarını uygulamasını kolaylaştırdığını ileri sürüyor. Bu yapı sayesinde, Türkiye'nin dış politikasının birkaç merkez üzerinden şekillendirildiğini, toplumsal ve kurumsal denetimin büyük ölçüde ortadan kalktığını savunuyor.

Sonuç: Türkiye’nin Yeni Dönemdeki Yeri Ne Olacak?
Kılıçdaroğlu’nun yazısı, sadece bir durum tespiti değil, aynı zamanda bir uyarı niteliği taşıyor. Türkiye’nin dış politikada içine girdiği yeni eksenin, ulusal çıkarlar açısından yeniden sorgulanması gerektiğini savunuyor. Trump ve Netanyahu gibi figürlerle kurulan “sessiz mutabakatlar”ın, uzun vadede Türkiye’yi bağımsız bir aktör olmaktan uzaklaştırabileceğine dikkat çekiyor.

Yazının geneline hâkim olan temel mesaj ise açık: Türkiye, kendi kararlarını kendi alan, dengeli ve öngörülebilir bir dış politika çizgisine dönmeden, Ortadoğu’daki denklemde sadece figüran olma riskini taşıyor.