sadece siyasetin değil, üniversite bürokrasisinin ve akademik etik anlayışının da merkezine oturan bir tartışmayı beraberinde getirdi.
. 18 Mart 2025 tarihinde alınan bu karar, yalnızca İmamoğlu’nu değil, aynı dönemde geçiş yapan ve farklı kurumlarda görev yapan onlarca kişinin de diplomalarını geçersiz hale getirdi. Ancak,
kamuoyunda esas tartışma yaratan konu, bu kararın dayandığı danışma komisyonunun yapısı oldu. T24 yazarı Mehmet Y. Yılmaz’ın kaleme aldığı köşe yazısında dikkat çektiği gibi, söz konusu komisyonun üç üyesinin uzmanlık alanları hukukla doğrudan ilgili değildi: Biri iş hukuku üzerine çalışan bir iktisatçı, diğeri onkoloji uzmanı bir doktor, üçüncüsü ise konservatuvar öğretim görevlisiydi. Yılmaz, bu tabloyu “Gerçek hukukçular bu kararı alamazdı” cümlesiyle özetledi.
Hukuk Fakültesi Dururken…
İstanbul Üniversitesi, Türkiye’nin en köklü ve en saygın hukuk fakültelerinden birine sahip. 1878 yılına dayanan tarihi geçmişi, güçlü akademik kadrosu ve mezunlarıyla Türkiye’deki hukuk eğitimine yön veren bir kurum. Fakültenin İdare Hukuku Ana Bilim Dalı’nda dört profesör, iki doçent, üç doktor öğretim üyesi ve çok sayıda araştırma görevlisi görev yapıyor.
Hal böyleyken, diplomanın iptali gibi hem birey haklarını hem de kamuoyunun güvenini doğrudan ilgilendiren bir konuda neden bu fakültenin uzmanlığına başvurulmadığı sorusu, üniversitenin kurumsal kimliğini ve karar alma süreçlerini tartışmaya açtı. Yılmaz’ın iddiasına göre bunun nedeni basit: Gerçek hukukçular böyle bir karara imza atmazdı.
İletişim Başkanlığı'ndan Yalanlama
Tartışmanın büyümesi üzerine Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'na bağlı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi bir açıklama yayımladı. Açıklamada, söz konusu iddiaların gerçeği yansıtmadığı ifade edildi. “Komisyonun diplomayla ilgili iptal kararı vermesi söz konusu değildir” denilen açıklamada, kararın İstanbul Üniversitesi Yönetim Kurulu tarafından oy birliğiyle alındığı belirtildi.
Ayrıca kurulda idare hukuku uzmanı olan rektör yardımcısı, hukuk fakültesi dekanı ve genel sekreterin yanı sıra çeşitli fakültelerden 20 profesörün yer aldığı vurgulandı. Açıklamanın satır aralarındaki mesaj ise netti: Kamuoyunda oluşturulmaya çalışılan "uzman olmayanlar karar verdi" algısı doğru değil, bu karar ciddi bir akademik kurul tarafından ve usule uygun şekilde alındı.
Karar Hukuki mi, Siyasi mi?
Tüm bu açıklamalara rağmen, kamuoyundaki kuşkular dinmiş değil. Özellikle İmamoğlu’nun olası cumhurbaşkanlığı adaylığı, bu tür gelişmelerin siyasi bağlamda değerlendirilmesine yol açıyor. Nitekim kamuoyunda, kararın zamanlaması ve kapsamı açısından adeta "siyasi mühendislik" olarak okunabileceği yönünde ciddi bir kanaat mevcut.
Öte yandan, iptale gerekçe gösterilen mevzuat ve uygulama da ayrı bir tartışma konusu. Bu karar sadece İmamoğlu’nu değil, benzer durumda olan onlarca kamu ve özel sektör çalışanını da etkilemiş durumda. Peki, bu kişiler diplomalarını hangi prosedürle almıştı ve şimdi hangi gerekçeyle geri alınıyor?
Üniversiteler Bağımsız mı?
Bu olay, Türkiye’deki üniversitelerin bilimsel özerkliği, karar alma mekanizmalarının liyakat temelli olup olmadığı ve akademinin siyasi baskılardan ne derece korunabildiği gibi daha geniş kapsamlı soruları da gündeme taşıyor.
Eğer gerçekten, bir üniversite, en temel akademik işlemlerden biri olan diploma onayı ya da iptali konusunda bile siyasi kaygılarla hareket ediyorsa, bu sadece bugünün meselesi değil, geleceğin üniversite anlayışı açısından da bir tehdit oluşturur.
Son Söz
Ekrem İmamoğlu'nun diplomasının iptali kararı belki hukuki bir süreçle alınmış olabilir. Ancak kararın alınış şekli, danışman komisyonun niteliği, zamanlaması ve içerdiği çelişkiler, bu hukuki sürecin kamu vicdanında sorgulanmasına neden oluyor.
Bu süreçten geriye kalan ise sadece bir diplomadan ibaret değil; aynı zamanda bir üniversitenin kurumsal itibarı, hukukun tarafsızlığına duyulan güven ve Türkiye’de siyasetin akademi üzerindeki gölgesi.