USD
00,00
EUR
00,00
USD/EUR
1,000
ALTIN
0.000,00
BİST
0.000,00

YİNE KIRINTILARDAN!.. - (Mevlüt Mergen'in Yazısı)

KÜÇE BAŞI
Y A R D I M C I
Birisi Allah Resulünden şöyle bir istekte bulundu:
-Bana kıyamet günü şefaat et!
Allah Resulü şöyle dedi o kişiye:
-Sen de bana yardımcı ol!
-Ey Allah’ın Resulü ben sana nasıl yardımcı olabilirim?
-Bana çokça salavat okuyarak!..
Günde beş vakit ezanı dinlerken “Aziz Allah, Şefaat ya Resulullah” diyenler kendi kendilerine sormalıdır:
-Ben Allah Resulüne ne kadar yardımcı oluyorum?
NOKTA: Allah’ın resulünü, selavatla an canım,
O’nu unutur isen, var derdine yan canım!
***
K E R A M E T
Keramet odur ki, zaman “Allah” demenin “yasak” olduğu zaman olacak, ilim merkezleri kapatılacak yüzlerce alimin diline kelepçe vurulacak, sonra ortaya bir “er” çıkacak ve o yüzlerce alime seslenerek: “Korkmayınız, Allah ve Resulü bizlerden sadakat ve hizmet bekliyor, ümmet-i Muhammed’in evladı “sele kapılmış kütükler gibi cehenneme gidiyor”, her birimiz bir kişinin elinden tutar, onu okutursak bu bizim sayılarımız kadar alimin çoğalması demek olur” der ve fakat cevap alamaz bu çağrısına, ama o ne yapar “bir kişi de bir kişi demektir” inancıyla “bir kişi” ile başlar Allah’ın dinini öğretmeye, “yol” arar bulur bunu yaparken bazen vapurda, bazen otobüste, bazen dolmuşta, hatta bazen takside yanına alır o bir kişiyi ilahi kelamı talim ettirmeye başlar, insanlığın kurtuluşu için gönderilmiş olan yüce İslam dinimizi de öğreterek…
Peşine “hafiyeler” takılır, yine korkmaz, yine yılmaz, bir çiftlikte çalışan “ırgat” görüntüsü verir ilim öğreteceği kimselere, hatta cebinden ücret bile öder onlara, Allah Resulünün açtığı “kutsal yolu” kapatmak isteyenlere inat, deyim yerinde ise dişiyle, tırnağıyla açmaya çalışır, açtıkça hem kendisi yürür o yolda söyleyelim o zat: Süleyman Hilmi Tunahan’dır (k.s.)!..
NOKTA: Esas keramet canım, ileriyi görmektir,
Kur’an mucizesini cihana göstermektir!..
***
K U R U Ç E Ş M E
Bir zamanlar şehirlerin vazgeçilmezi idi çeşmeler, “sadaka-i cariye” olduğu için insanlar maddi güçleri nispetinde çeşme yaptırırlardı, günümüze gelindiğinde “pet şişe” içine girdi sular, çeşmelere sanki gerek kalmadı, haliyle “kalıcı sadaka” yolu da bu manada kapanmış oldu, şimdi çoğu şehirde bu çeşmelerin suyu akmadığı için bulundukları yerlere isim olmuşlar. “kuru çeşme” denilerek, üzülerek söylemek gerekirse bu kuru çeşmelerden Diyarbekir’de öylesine çok var ki!..
Bu kuru çeşmelerin bazıları tam bir sanat eseridir, görenler hayran kalıyor, önünde duruyor fotoğraf çektiriyor, gel gör ki musluğundan bir damla su akmıyor ki susayan içsin yüreğini serinletsin…
Ama ne gariptir ki yine bazı insanları görüyoruz ki ağzını o çeşmenin musluğuna dayamış, kendisine “ne yapıyorsun?” diye soranlara: “Su içiyorum” diyor, “misalde hata olmaz” derler, öyle insanlar vardır ki giyim kuşamlarına bakıldığında: “bu bir şeyh, bu bir veli” denilir, oysa ne şeyhtir ne de veli, Yunus ne güzel söylemiş böyleleri için: “Şol dervişlik dediğin hırka ile taç değil/derviş olan kişiler aleme muhtaç değil” Yunus uyarıyor ama, uyarıyı kabul eden kim, nice insan vardır ki kuru çeşmeden su (!) içer gibi bu insanların eteğine yapışıyor.
Tasavvuf erbabı “su” derken “feyiz” demiş olur, bunu da belirtelim,
NOKTA: Altın, gümüşte olsa “kuru kastal” su vermez,
İçer gibi olursun, susuzluğun gidermez!..
Sağlıcakla kalınız ömrünüze bereket sevgili okurlarım
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ