İLK SÖZKURUTMAKışa hazırlık için sebze “kurutulurdu”,Tadında kalır kışın sofrada yer bulurdu!..MMGÖZLÜYORUMYAYGINLAŞAN BİR DİYARBEKİR GELENEĞİ!..MEVLÜT MERGEN AMİDİBugünkü gibi Diyarbekir’e sebze ve meyveler tır kamyonlarla gelmezdi, ihtiyaç da yoktu, çünkü hem nüfus yazdı, hem de “esfel” bahçelerinde yetiştirilen sebze ve meyve bu şehre yeterdi, Diyarbekir bol “güneşli” bir şehir olduğu için hanımlar bazı sebzeleri kurutur, kışın ıslatarak “yaz” mevsiminde imiş gibi yemeklerini pişirirlerdi.Kurutmalıkların başında gelirdi “dolmalık” patlıcan, bu patlıcan türü günümüzde maalesef pazarlarda ve marketlerde bulunmadığı için pazarda satılan patlıcanlar kurutuluyor, oysa sözünü ettiğimiz deyim yerinde ise “Diyarbekir’e özel” bir patlıcan türüdür, küçük olduğu için her birinden bir dolma olurdu, bir kış boyu tüketileceği için çuvallar dolusu olarak girerdi evlerin içine.Hanımlar özene bezene içini oyar, ipe geçirerek damdaki çamaşır ipine asardı, bunun yanında dolmalık biber de yer alırdı, Lice domatesi gelir gelmez iki veya üç büyük sandık ancak yeterdi, her ev kendi salçasını kendisi yapardı, sıkılan domateslerden arta kalan “posa” atılmaz, damda kurutulur ve kışın yakıt olarak kullanılırdı.Diyarbekir’liler “yaz” günlerine “kurutmalık mevsimi” derlerdi, tıpkı onun gibi sonbahar geldiğinde “zahire” ve “kavurma” mevsimi olarak yaşarlardı son bahar mevsimini.Günümüzde en çok kullanılan ve fakat sanki “karaborsa olan “doğal” olmayan ürün o günlerde yoktu, o günlerin insanı nasıl doğal olarak yaşardı ise tükettiklerinden turşusundan, şehriyesine kadar fabrikalarda değil, tarihe mal olmuş olan Diyarbekir evlerinde hazırlanırdı.Bu gün az da olsa hala bu kültürü devam ettirenler var, bu kültür Diyarbekir’de unutulmaya başlansa da ülke genelinde marketlerde, baharatçılarda ve mahalle bakkallarında bile kurutmalıklar bulunuyor, hem de çok çeşitli olarak, maalesef Diyarbekir’in dışında bazı şehirlerde “kurutmalıklar” sektörel bazda üretilmektedir.Kurutmalar Diyarbekir kültüründe önemli bir yer tutmasına rağmen maalesef bu kültür diğer bir çok kültürel zenginlik gibi sahiplenilmemiş deyim yerinde ise “atı alan Üsküdar’ı” geçmiştir.Dövünmenin, ah vah etmenin ne gereği var, ne de faydası, sadece o zengin kültürü yaşamış olan bizlere “üzüntü” sebebi oluyor, gerçeği kabul etmekten başak çare olmadığını da biliyoruz.Geçen gün “pul biber” alacak oldum, Kahramanmaraş bu konuda ünlenmiş bir şehirdir, sipariş verdiğim esnafa “Maraş biberi olsun” dediğimde “Maraş mı, Urfa mı?” olsun diye sorunca şaşırdım, şöyle dedim” sen hangisini tercih edersin” deyince “abime Urfa biberi vereyim” dedi, anladım ki Şanlıurfa önceler “ev yapımı” olarak sattıkları pul biberde rekabet ortamına girmişler ve kendilerini kabul ettirmişler.Dolmalık biberler, domatesler ve diğer sebzeler nasıl güneşte kurutulurken “büzülüp” bir araya geliyorlarsa Diyarbekir gelenekleri ve kültürü de aynen onlar gibi büzülmüş ve kullanılmaz olmuşlardır.O günleri yaşayan Diyarbekir’liler de güneşten, havadan değil, unutulmaya yüz tutan geleneklerinin yaşanmamasından ötürü üzüntülerinden büzülerek başka kentlerde o günlerin hatıralarını anlatmakla vakit geçirmektedirler, lakin lafla peynir gemisi yürümüyor..UNUTMA: MASKE – SOSYAL MESAFE VE DUASelam ve dua ile