Mevlana Celaleddin-i Rumi, 30 Eylül 1207 tarihinde bugün Afganistan sınırları içerisinde bulunan Horasan'ın Belh şehrinde dünyaya geldi. Yaşadığı dönemde Anadolu’ya Diyarı-ı Rum denildiği için Rumi soyadını, zaman içinde de kendisine duyulan büyük saygının ifadesi olarak efendimiz manasına gelen Mevlana adını almıştı.Dönemin kültür merkezlerinden Belh kentinde hocalık yapan, Sultan-ül Ulema (Bilginler Sultanı) lakabıyla anılan din bilgini ve hukukçu Bahaeddin Veled’in oğludur.Mevlana henüz 4 yaşındayken babasından din, filoloji ve felsefe dersleri aldı. Tarih 1214 yılını gösterdiğinde ailesi Bağdat şehrine taşındı. Daha sonra 1218 yılında Konya'ya geldiler. Konya'ya geldiklerinde, Anadolu Selçuklu hükümdarı Alaaddin Keykubat tarafından babası için medrese inşa edildi.Mevlana, din alimi, felsefeci, tasavvuf ehli, hoşgörünün simgesi olarak kabul edilen ilim insanıdır. Konya'ya geldiklerinde henüz 11 yaşındaydı. Ancak 11 yaşında olmasına rağmen bilgisi ile herkesi hayretler içerisinde bırakıyordu. Babasından aldığı eğitim, onun yaşına göre bilgin olmasını sağlamıştı.Babası vefat ettikten sonra, kendisi 24 yaşındayken akademide ders vermiştir. Eserlerinin hem tümü Farsça diliyle yazılmıştır. Çok nadirde olsa eserlerinin bir kısmında Türkçe, Rumca ve Arapça kullanmayı tercih etmiştir. Şuan eserleri, başta İran, Türkiye ve ABD olmak üzere dünyanın her yerinde okunmaktadır.<strong>Hayatı</strong>İlim insanı olarak hayatının da büyük değişimlere her zaman izin veren Mevlana için dönüm noktası, Şems-i Tebrizi ile tanışması olmuştur. Vefat ettiği 1273 yılına kadar Şems ile olan anılarını her zaman dillendirmiş, ilminin büyük çoğunluğunun kendisine borçlu olduğunu dile getirmiştir.Aynı zamanda derinden üzüntü duyan Mevlana, Şems ile daha fazla vakit geçiremediğinden her zaman yakınmıştır. Mesnevisi Farsça diliyle yazılmış en önemli şiirlerden birisidir. Dünyanın her yerinde öğretilerine saygı duyulmuş, din hocası sıfatından daha çok tasavvuf ilmiyle tanınmıştır.<strong> </strong><strong>BAHAEDDİN VELED VE KONYA</strong>3 Mayıs 1228 tarihinde Selçuklu sultanı Alaeddin Keykubatın ısrarlarıyla Bahaeddin Veled ve Mevlana Selçukluların başkenti Konya’ya yerleştiler. Keykubat tarafından Altınapa Medresesi’nde ağırlanan Mevlana ve ailesine ordunun ileri gelenleri, medreseliler ve saray eşrafı büyük saygı duyuyor, Bahaeddin Veled’i sevenler gün geçtikçe artıyordu. Çok geçmeden Sultan Alaaddin Keykubat, sarayında Bahaeddin Veled’in şerefine büyük bir toplantı düzenleyip, bütün ileri gelenleriyle birlikte onun manevi terbiyesi altına girecekti.Veled’e gönülden bağlılığıyla bilinen Keykubat, onu hayranlıkla överken şu ifadeleri kullanıyordu: <strong>“Heybetinden gönlüm tir tir titriyor, yüzüne bakmaktan korkuyorum. Bu eri gördükçe, gerçekliğim, dinim artıyor. Bu alem, benden korkup titrerken, ben, bu adamdan korkuyorum, ya Rabbi, bu ne hal? İyice inandım ki o, cihanda nadir bulunan ve eşi benzeri olmayan bir Allah dostudur.</strong>Bahaeddin Veled, 24 Şubat 1231 tarihinde ardında ona yürekten bağlı binlerce müridini ve Maarif adlı eserini bırakarak hayata gözlerini yumdu ve Selçuklu Sarayı’nda “Gül Bahçesi” denilen yere gömüldü. Hükümdar yas tutarak bir hafta tahtına oturmadı ve kırk gün süreyle imarethanelerde onun için yemek dağıtıldı.<strong>HOCASI SEYYİD BURHANEDDİN-İ MUHAKKIK-I TİRMİZİ</strong>Şöhret peşinde olmayan ve tek dileği etrafındakilerin de aydınlanmasını sağlamak olan Bahaeddin Veled, oğlu Mevlana’ya tasavvufu öğretmişti. Onu yetiştirirken, doğru yolu bulması, derin ve incelikli düşünebilmesi için sırlarını paylaşmıştı. Babasının vasiyeti, müritlerinin ısrarlı ricaları ve sultanın buyruğu üzerine Mevlana, ölümünden sonra Bahaeddin Veledin yerine geçti.1232 tarihinde babasının halifesi Seyyid Burhneddin-i Muhakkık-ı Tirmizi’nin Konya’ya gelmesiyle, Mevlana onun manevi terbiyesi altına girdi. Tirmizli olduğu için Tirmizi diye anılan Burhaneddin, Mevlana’yı o dönemde geçerli olan tüm İslam bilimleriyle ilgili olarak bir sınava tabii tuttu. Mevlana’nın oğlu Sultan Veled’in daha sonra İbtidaname (Başlangıç Kitabı) adlı kitabında da anlatacağı üzere Tirmizi sınav sonucunu açıklarken şu ifadeleri kullanacaktı:<strong> “Bilgide eşin yok; gerçekten seçkin bir ersin. Ne var ki, baban hal ehli (gönül ve ruh adamı) idi; sen kal ehlisin (söz adamı). Kal’i bırak, onun gibi hal sahibi ol. Buna çalış, ancak o zaman onun gerçek varisi olursun, ancak o zaman Güneş gibi alemi aydınlatabilirsin”</strong>Tirmizi’nin bu tavsiyesinden sonra, Mevlana, samimiyetle, Seyyid Burhaneddin’i babasının yerine koydu ve gerçek bir mürşid bilerek gönülden, tam dokuz yıl ona hizmet etti.<strong>VEFATI</strong>Tasavvuf öğretisini ilgi çekici öyküler aracılığıyla anlatan, olayları yorumlarken tasavvuf ilkelerini açıklayan Mesnevi tamamlandığında Mevlana, oldukça yaşlanmış ve yorgun düşmüştü. Bir süre sonra sağlığı da bozulmaya başlayan Mevlana, 17 Aralık 1273’te hayata gözlerini yumdu. Cenazesine sadece Müslümanların değil, Hıristiyan ve Yahudilerin de katıldığı bilinmektedir.Mevlana ölüm gününü kötü, ümitsizlik verici bir şey değil de yeniden doğuş olarak kabul etmekteydi, Çünkü öldüğünde sevdiğine yani Allah’ına kavuşacaktı. Bu yüzden Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen “Şeb-i Arûs” demişti.<strong>KİŞİLİĞİ VE FELSEFESİ</strong>Dünya malına kıymet vermeyen yapısıyla Mevlana, cömertliğiyle dikkat çekmekteydi. Eli açıklığının ulaştığı nokta, dilenen birini gördüğünde verecek hiçbir şeyi yoksa bile elbisesini çıkartıp vermesiyle hafızalara kazanmıştı.Mevlana, insanlara günahkâr da olsa, kâfir de olsa, engin bir görüşle; rahmet ve şefkat dolu bir şekilde yaklaştı. Çünkü ona göre kim nasıl olursa olsun, her şeyden önce insandır. Türk tasavvuf kültürünün en önemli kişiliklerinden biri olan Mevlana yalnızca ruhani bir lider değil, aynı zamanda insanoğlunun yüzyıllardır üzerinde tartıştığı konulara çözümler sunan bir filozoftu. Odak noktası tamamıyla insandı.Oldukça dindar olan Mevlana, tasavvufa ve düşünceye verdiği önem kadar, ibadete de önem vermekteydi. Yardımcılarının kaynaklarda anlattıklarına göre, namaz kılarken çok ağlıyordu ve yüzü, sakalı, gözyaşlarıyla ıslanıyordu. Soğuğun şiddetinden sakalında buz taneleri oluşuyor, ancak o namazını terk etmiyordu.Mevlâna, güzel ahlâk sahibi ve örnek insan olmanın tarifini verip, gönülleri eğitirken ahlâk ve ahlâkî değerlere özellikle dikkat çekiyordu. Zira Mevlâna; toplumun huzur ve barışı için öncelikle her bireyin kendi iç dünyasında huzur bulmasına, bunun da sevgiye ve güzel ahlâka sahip olmakla gerçekleşeceğine inanmaktaydı.Mevlana’da tasavvuf anlayışı ve onun insanlara sunduğu mesaj; tembellik, işsizlik ve ruhbanlık değil, gayret, kazanma, çalışma ve sosyal hayatta aktif rol almaktı.<strong>Mevlana’nın 7 Öğüdü</strong>- Cömertlik ve yardım etme konusunda akarsu gibi ol.- Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.- Başkalarının kusuru örtme konusunda gece gibi ol.- Asabiyet ve hiddet göstermede ölü gibi ol.- Alçak gönüllülük ve tevazu göstermede toprak gibi ol.- Hoşgörüde deniz gibi ol.- Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.MEVLANANIN SEVİLEN SÖZLERİMevlana'nın 7 öğüdü dışında da birçok güzel sözü vardır.'Yarın yaparım deme, bugün de dünün yarınıydı, ne yapabildin?''Her şey, neye layıksa ona dönüşür.''İyiyi ara, güzeli ara, doğruyu ara ama kusur arama.''Aşk nasip işidir, hesap işi değil. Aşk adayıştır, arayış değil.'Vefatının 749. Yıldönümünde din alimi, felsefeci, tasavvuf ehli düşünce insanı, Hz. Mevlanayı bir kez daha rahmet, minnet şükranla anıyoruz. Mekânı cennet olsun