Şairin kum gibi eriyip yollarda gitmesi, hissettiğini yaşamamasındandır. Hissettiğini yaşayan şairler, söylediklerini yaşamadıkları için olsa gerek unutulup gitmeye mahkûmdur. Doğu-Batı çekişmesini içine alan bu şiirin bütünü, insanımızın dramını tüm çıplaklığı ile içerir.Yapı ustasının titiz işçiliği vardır, dizelerinde Sezai Karakoç’un. O, kelimelerle şiiri binasını kurarken kesinlikle kendini geçmişten soyutlamaz. Geçmişi bu güne taşıyarak geleceğe yönelik önemli ifşaatlarda bulunur:<strong>Gülle başla şiire atalara uyarak</strong><strong>Ey şair kelimeler ülkesine gir gülle</strong>Sezai Karakoç, un şiirinin dikkat çeken bir yanı da hemen hemen bütün şiirlerinde imla kurallarına ve noktalama işaretlerine yer vermemesidir. Bunu şu şekilde dile getirir:<strong>“Ne noktayla ilgin var ne ünlem ne virgülle</strong><strong>Ey şair kelimeler ülkesine gir gülle”(8)</strong>Şairin asırlarca beklenen ve asrın gebe olduğu hasreti, onu şiirlerinde soyuttan somuta doğru yönlendirir:<strong>“Ayın çekimine uğradım Dicle’nin kuruyan dudağında</strong><strong>Çalkalandım durdum senin albeninle şiirin sıcağında”</strong>Beşinci şiir kitabında şiir ve şairle ilgili Çeşmeler şiirinden:<strong>Şimdi anlıyorum niçin</strong><strong>Eski şairler onların</strong><strong>Yapımına</strong><strong>Tarih düşerlerdi</strong><strong>..</strong><strong>Bilirlerdi çeşmelerin de</strong><strong>Kendileri gibi</strong><strong>Toplumun ortasında</strong><strong>Çağıldayıp durduğunu şairler</strong><strong>O insanlara susuzluğunu giderir</strong><strong>Arıtır ellerini ayaklarını</strong><strong>Şair de giderir ruh susayışını</strong><strong>Yıkar çirkefe batmış insan ruhunu</strong><strong>Ama ikisinin de alınyazısı en son</strong><strong>Unutulmak terk edilmek</strong><strong>Sırr olmak</strong><strong>Ait sayılmak eski uygarlıklara”</strong>Çeşmeler II’de şair-çeşme, şiir-su arasında alaka kuran şair, Çeşmeler III’te şairlerin ve çeşmelerin toplumdan soyutlanmalarının getireceği tehlikeyi haber vermek ister:<strong>“Taşını kırarsınız çeşmelerin</strong><strong>Başını kırdığınız gibi şairlerin</strong><strong>Ama onlar</strong><strong>Yağmurla alır abadırlar</strong><strong>Yer konuğudurlar göklerin</strong>Çeşmeler VII’de kara mizahı belagatleştirmek vardır:<strong>Kimi zaman çeşmeler</strong><strong>Karagözü bile şairleştirirler</strong><strong>Ve Karagöz söz arasına sıkıştırır</strong><strong>“Acemi sakaların elinden neler çeker Horhor Çeşmeleri”</strong>Şiiri toplumda en büyük güçlerden biri olarak gören şair, şiire toplumdaki yanlışları ayıklayıp doğruları belletme görevi yükler:<strong>“Ölümden baldan ayaklarıyla yürüyen şiirimle</strong><strong>Şehrin kılıcı sanki suda bir ay gibi kırılıyor şiirimle”(9)</strong>Altıncı şiir kitabında şairle ilgili başlı başına bir şaheser… Adeta şiirle ilgili bugüne dek söylenmiş tüm sözler, yazılmış yazılar, yayınlanan kitaplar bir kenara itilmeli ve her şiir kitabının ilk sayfasına bu iki dize yazılmalı:<strong>“Şairler yaşamadıklarını yazarlar </strong><strong>Ama o yazılacak olanı yaşarlarsa susarlar”(10)</strong>Şairin toplum içinde saygın yerinin olduğunu belirtmek isteyen Sezai Karakoç, şaire Hızır’ı arkadaş seçer:<strong>“Ve şair Hızıra arkadaş</strong><strong>Ab-ı hayat yolculuğuna çıkan”</strong> (<strong>11)</strong>Yedinci şiir kitabında “ve sen şairsin kelimeler ülkesinde bilge” diyen Sezai Karakoç, hayatını şiirle bütünleştirir:<strong>“Açtım bir fal gibi dün gece kitabımı</strong><strong>Kader meşaleli şiirlerle donandım</strong>” (12)Şiirlerin kader meşaleli olanlarıyla donanan şairin, okuduklarının etkisinde kalmadığını ve yazdıklarını da bir daha okumadığını belirtirken, sürekli yenilme kaygısı içinde olduğu görülür:<strong>“Ben her şiir okudum</strong><strong>Kendi şiirim hariç</strong><strong>Okuduğum şiiri yazmam</strong><strong>Yazdığım şiiri okuyamam” (13)</strong>Şairin geride bıraktığı eserin şiirleri olduğunu belirten Sezai Karakoç, Mehmet Akif’i çağrıştırır.Mehmet Akif’in “Safahat Üstüne” adlı dörtlüğü:<strong>“Arkamda kalırsın, beni rahmetle anarsın”</strong><strong>Derdim, sana baktıkça, a biçârekitâbım!.</strong><strong>Kim derdi ki : Sen çök de senin arkana kalsın,</strong><strong>Uğrunda harâb eylediğim ömr-i harâbım?” (14</strong>)Sezai Karakoç’un ifadesiyle şair ve eseri:<strong>“Önüne çıkar hayat yol kesen gibi</strong><strong>Soyulur çırçıplak gider şair</strong><strong>Bir deri bir kemik öteye geçtiğinde</strong><strong>Arkasında kalır şiir tomarı defteri”(15)</strong>“Alın Yazısı Saati” adını taşıyan sekizinci kitabında Cenab-ı Hakk’a niyazda bulunur, dua eder:<strong>“Onu koru Tanrım</strong><strong>Ona acı, Ona yardım elini uzat</strong><strong>Senin halkındır onun halkı</strong><strong>Onu uyandır onu şuurlandır</strong><strong>Ona bilgi ve güç ver</strong><strong>İleriyi görüş gücü ver</strong><strong>O, yeşilin şiiridir</strong><strong>Yeşil şiirdir onun ruhu</strong><strong>Hızırdır öncüsü artçısı halkın.”</strong>Yeşil, İslâmî Medeniyet’in renkteki yansımasıdır. “Yeşilin Şiiri” derken “İslâmî Şiiri” ön plâna çıkartmak ister, Şair. Sezai Karakoç, “Ve Şair Hızıra arkadaş/Ab-ı hayat yolculuğuna çıkan” derken Hızır’a arkadaş olarak şairi seçiyordu. Burada da Yeşil Şiiri ruhunda özümsemiş bulunan şairin(:kendisinin) öncüsünün Hızır, destekçisinin halk olduğunu belirtir.Tabii ki bu da Diriliş’tir. Gönül ister ki Sezai Karakoç, bir bu kadar şiir kitabı kazandırsın okurlarına. Şiir ve Şair arasında alakanın kesik olduğu bu dönemde gerçekten şiir alanında Diriliş Erleri’ne ihtiyaç vardır. Diriliş Şairleri’ninUstası’ndan şiir meydanında bir daha gür sesli şiirler bekleme de okurun hakkıdır.