Hoşgörü yalnız dilde değildir kuşkusuz; Komşuluk ilişkilerinde, ticarette, sanatta hatta dini ilişkilerde büyük hoşgörü vardı.Müslümanı, Hıristiyanı, Müsevisi, hangi dinde ve hangi mezhepten olursa olsun, her yaşta insan öncelikle Diyarbakırlılığı ile övünürdü.Bu hep böyle olmuştur. Hala da öyledir..Herkes, birlikte gezer, aynı sokakta bitişik evlerde, çarşıda yan yana yaşar, arkadaşlık eder, birlikte çalışır, birlikte eğlenirlerdi. Düğünlerde kol kola aynı halayı çeker, Türkçe, Ermenice, Kürtçe şarkılar, türküler birlikte söylerlerdi.İki kesimin din adamları arasında da büyük bir hoşgörü vardı. Müftü ile papaz yan yana çarşı-Pazar dolaşır, toplantılara katılır, kahvelerde oturup sohbet ederlerdi.Tarihte geçen olayları umursamadan..Ramazan ayı geldiğinde kentteki tüm Hıristiyanlar özel bir dikkat gösterir, ulu orta yerde yemek yememeye, içmemeye gayret ederlerdi. Çarşıda pazarda Müslüman- Hıristiyan ortaklar gül gibi geçinip giderken, Müslüman ustalar Hıristiyan çırak, Hıristiyan ustalar da Müslüman çırak çalıştırmakta sakınca görmezdi. İnşaat işlerinde, duvarcılıkta, oyma taş işçiliğinde büyük becerileri olan Hıristiyan ustalar cami ve minare yapımında çalıştırılır, en tutucu Müslümanlar bile bu Durumu yadırgamazdı.1700’lü yıllarda Diyarbakır’daki bazı camilerde bazı hizmetlerde gayrimüslim işçiler çalıştırıldığı belgeler arasında yazılıdır.O zamanda bugüne kalan, Hasır bilezik, dolma, paça, kalaycılık, soğuk demircilik, taş işlemesi, kibe bumbarında o dönemde Gayrimüslimlerden kaldığı çokça söylenmektedir.Bu kadar hoş görülü bir Diyarbakır bakın şimdi ne hallere gelmiş, eski gelenekler ne kadar kaybolsa da saygı ve hoşgörü daha da devam etmektedir.