Antakya’da üç inancın kardeşçe yaşadığını belirtenlerin dilinin altındaki bakla, Şanlıurfa’da hoşgörü dinine evrilirken, İbrahimî dine imana çağıranlar, şehri şehir kılan inanç olan İslâm’ı neden yok görmezlikten geldi?Serhad illerinde olana bitene dair her şeyden habersiz olanların kalkıp binlerce sene öncesine dönme anlayışları, nasıl yorumlanabilir?Tebriz’i bilmeyen, Kirmanşâh’a uğramayan Hafız’ı nasıl bilir, gerçekten?Kûfe’ye uğramayan Ali’nin ıstırabını nasıl dile getirebilir, hakikatten?Taç Mahal’i görmeyen, Haydarâbad’ı tarifte eksiksiz olur mu?Peki Paris’e uğramadan Eyfel Kulesi’ni nasıl öve öve bitiremez?Almanya’da bulunmayan Berlin Duvar’ının neden örüldüğünü, betonla şehrin ikiye bölündüğünü ısrarla vurgular?Kızılderililerin soyunu kurutanlar, şimdi müzelerinde kafataslarını sergilerken, yıktıkları şehirlerin sayısını hatırlar mı?İnka, Aztek, Maya Medeniyetini yerle bir edenler, inşâ ettikleri şehirlerde huzura, güvene layık bir hayatı sürekli yaşayacak mı?Şehirlerimiz bir bir elimizin altında gökte kayan yıldızlar misal, kayıp giderken, şimdi yabancı kalmışız onlara.Gençlerin hayatından sitemkâr babalar. Anneler kızlarından hoşnut değil.Büyükbabalar, Anneanneler çocuklarının kendilerini anlamadığını ısrarla belirtir. Bir evde yaşayan ve birbirini anlamayan üç kuşak.Üç kuşağın giyimi-kuşamı bir birine benzemiyor, içecek yiyecek farklılığı gibi. Ev ortamında kullanılan her şey yabancı.Mimarî yabancı, eşyalar yabancı, koldaki saatla duvardaki saat yabancı.Her şey bize ait değil, kısaca. Konuştuğumuz dilin çoğu kelimelerine yabancı kalmışız, diğer diller bize daha yakın.Sürekli sorular sorduk, yazı boyunca. Biz, ait olduğumuz şehirlere hasret içindeyiz, kısaca.Peki içinde yaşadığımız hayat, şehirlerimize ne denli aşina? Şehirler, neden bunca istilaya uğrarken, farkında değiliz?İstanbul’da yükselen yapılara bakarken, şehrin ne denli acı çektiğini, yaşadığım şehre dönerken daha derinden hissettim.Kim ki doğduğu, büyüdüğü, yaşadığı şehre aidiyet duygusuyla bağlı değilse, kendi soy kütüğünü sorgulamalıdır?