Şehir’de esnaf anlayışı, öncelikle dürüstlük ve adil olma ölçüsüyle şekillenir. Ahîlik anlayışı, inanç ekseninde esnafın birlikler oluşturarak, güvenilir biçimde üretimden tüketime uzayan zincirde birer halkadır.Bu halka, kesinlikle kopma kabul etmeyen, aslı varken sahtesine tahammülsüz, dürüst, ahlâklı esnaf kitlesinin kişinin kimliğidir. Çoğunlukla çırak bulamamaktan sitem eden el sanatlarının son temsilcileri, teknolojik değişimlerle gelen serî üretim anlayışıyla rekabet edememektedir.Halı ve kilim dokumacılığının, haddatlığın, semerciliğin, keçeciliğin olmak üzere devamlılığını sağlayan sanatkârlar, günümüzde mesleklerinin devamlılığını sembolik hale getirmektedir.Günümüzde esnafın, üreticinin, sanatkârın Âhîlik sınırlarının dışına çıkmasının yeterli eğitim almayışına, maneviyatın azalmasına, az harcayıp çok kazanma ihtirasına ve diğer sebeplere dayanır.Ayağın yorgana göre uzatılmaması, çoğunlukla küçülmelere ve iflasa zemin hazırlar. Şehirde sanat anlayışını inançlara göre şekillendirenlere sık sık rastlamaktayız. Bunun haklılık payı elbette söz konusudur.Diyarbakır’da her çeşit sanatın menba’ı olarak Gayr-ı Müslimler gösterilir. Bu akla Müslimlerin beceriksiz olduğunu algı olarak, zihinlere kazır. Kuyumculuk, dokumacılık, demircilik, gümüşçülük, dericilik olmak üzere her sanat dalını, mesleği Gayr-ı Müslim anlayışına bağlamanın haklı sebeplerinde ortağız, aslında.Savaşların eksik olmadığı, erkeğin gittikçe azaldığı, tarlanın, bağın işlenmediği, arazinin ekilmediği ortamda askere alınmayan, sadece vergi ödeyen, zaman içinde gittikçe ekonomik anlamda zenginleşen Gayr-i Müslim tebaa, öğrendiği sanatın devamlılığını yeni kuşağa aktarırken, Müslim sanatkâr, ya savaştadır ya da yetiştirdiği çırağını askere göndermiştir.Gidenin son zamanda kolaylıkla geri dönmediği, dönenin sağlığını kaybettiği, gelmediği dönem içinde ailenin ne kadar zengin ise, yoksullaştığı göz önünde bulundurulursa sanatkârın neden Müslim çoğunluk içinde devamlılığının olmadığını anlamakta zorluk çekmez.Günümüzde kimi şehir kitaplarında düşüncelerini ele alan ve her meslek dalının pîri olarak gösterilen Gayr-i Müslimlere karşı olan bu samimiyetin, mevcut olan inançtan haz etmemenin sebep olduğu sonuç şeklinde düşünmek gerekir.Esnaf anlayışında yanlış hesabın Bağdad’dan döndüğünü bilmeyenimiz yoktu, önceden.Verilen bir sözün, senet olduğunu hatırlamayanımız yok. Aldatmanın, kandırmanın ticarî geleneğimizde lanetlendiğini, ahlâksız ticaretin hoş görülmediği şehir hayatımızda, sanatkârlığı sadece Gayr-i Müslim olanlara bağlayanların, onları ululaştıranların Müslim olana uygun gördüğü, savaşlarda toprağa düşmekse, ölmekse, geride kalan yetimlerin ve öksüzlerin zenginken fakirleşmesine ne demeli?Şehri ele alan kimi kitaplara bakarken, bu tarihî hakikati görmezden gelmenin yenilir yutulur yanı olmaz.Şimdi yerlerini terk edenlerin ya da kimi sebeplerden göçenlerin mağduriyetini dile getirenler, ne derecede haklıdır?Askerlik yapmayan, savaşlarda fertlerini kaybetmeyenler, sanatla haşır neşir olmuş, yüzyıllarca bu gelenekte sanatı öğrenmişse, tam tersi yaşayanların kabahati mi vardır?Şehir konusunda yazanlar, bunu görmedikçe yazdıklarının tek taraflı olduğunu saklayamaz, okuyucudan.Bu, kimi durumlarda sıkıntılar içine düşen, bazen sonuçlarına yaptıkları etki etmiş farklı inanç gruplarının içler acısı durumundan hoşnut mana çıkardığımız anlamını taşımamalı, yazdıklarımız.<strong>Şehir konulu kitap yazdığını iddia edenlerin sosyolojiden uzak kalmaları, yazdıklarında objektif kalmamalarına zemin hazırlar. </strong><strong>Biz, kimseden alkış beklemediğimiz için doğru olanı yazmaya devam ediyoruz, yıllardır. </strong><strong> </strong>