KÜÇE BAŞI“Hicri/kameri” takvim sanki “tedavülden” kalkmış veya kaldırılmış gibi bir görüntü veriyor “miladi” takvime bakıldığında, gerçek olan ise hayatımızı etkileyen “hicri/kameri” takvimin işleyişidir.Yanlış olduğuna, daha doğrusu gerçekçi olmadığına inandığımız miladi takvim “mart” ayını ilkbaharın birinci ayı olarak gösterir, sosyal hayatımız ve özellikle resmi tatiller bu takvime göre “dizayn” ediliyor.Şöyle bir söz vardır: “evdeki hesap çarşıya uymaz” aynen öyle uymuyor her iki takvimin tespitlerine yaşadıklarımız, kış henüz bitmemişken ilk baharın birinci ayını bitirdik bir iki gün sonra “nisan” ayına girmiş olacağız, bu hesaba göre ilkbaharı sadece altmış gün yaşamış gibi olacağız.Oysa diğer üç mevsim gibi ilkbahar mevsimi de üç aydır, doksan gündür, bu yıl yurdun her karış toprağına kar yağdı, Antalya nadiren kar gördüğü halde bu yıl kar topu” sevinci yaşadı, İstanbul doğu Anadolu illeri gibi beyaza bürünmüş görüntüler sergiledi, yollar kapandı, okullar tatil edildi, bir çok trafik kazası oldu.Umarız bu yıl görülen yağışlarla bolluk olur, bereket olur, nitekim barajlardaki yüzde yüz doluluk sebebi ile “kuraklık” yaşanmaz da medya kuraklık haberi vermekte sıkıntı çeker.Biz yeri geldikçe yazar söyleriz, her mevsimin kendine göre özellikleri ve güzellikleri vardır, mesela kış mevsiminin bazen ilk günlerinde, bazen sonlarında bazen her gününde soğuk olur, yaz mevsimi de öyle, önce “çok sıcak” denir ilk zamanlarına, son günlere doğru serinlik çöker.Biz hep böyle gördük, şaşırmadık çok soğuk günlerini yaşadığımız kış mevsimlerinde, ya da çok terlediğimiz yaz günlerinde, kışın soğuğunu, yazın sıcağını, ilk baharın gül kokusu taşıyan serinliğini, sonbaharda yaprakların kurumuşluğunu gördüğümüzde..Bu sene de şaşırmadık her karış toprağımıza düşen kar ve yağmurları gördüğümüzde, şöyle dedik: “yağmur un yağması rahmettir, yağmaması zahmettir” yağmura rahmet derken kar için “berekettir” deriz, çünkü inanıyoruz ki bizi yaratan bizim rızkımızı da yaratandır.O’nun “hazineleri” sınırsızdır, nasıl ki rahmeti mağfireti sınırsız ise, zenginliği de sınırsızdır, O, yağışların getirisinden yararlanalım istediği içindir ki bize “yiyiniz ama israf etmeyiniz” der, peki biz ne yaparız? israfın her türlüsünü yaparız, oysa “deniz kenarında bile abdest alsak suyu israf etmemiz” istenmez.İsraf etmeyi sevenlerimiz çoktur, çöplere dökülen ekmekler, yemek artıkları sadece bir misal, giyim kuşam da öyle, enerji israfımız ve hepsinden önemli “zaman” israfımız, çünkü yeni jenerasyon “kıtlık” görmedi, biz gördük, büyüklerimiz bize “tutumlu” olmayı, zeytini leblebi gibi değil de “kıni kıni” (yani bir zeytini bir defada değil de ikiye, üçe bölerek yemeyi öğrettiler..Bazılarımız bir yediğini bir daha yemiyor, bir giydiğini bir daha giymiyor, bir zamanlar çoğu evlerde “gardırop” yokken şimdi neredeyse herkesin bir gardırobu var, yetmiyor, “moda” rüzgarı kasıp kavuruyor o bazılarını, oysa öylesine çok ki bulamayanlar giyinemeyenler, denmiyor ki yeni jenerasyona: “bunları bulamayanlar da var”Söze kameri ve miladi takvimlerin mukayesesini yapmak üzere giriştik, ancak söz mecrasından ayrılmadı, akması gereken şekilde akarak buraya geldi, şunu unutmamak gerekir ki mehtap kameri ayın ortasında görünür, bayramlar ve diğer kutsal günler hicri/kameri aya göre yaşanır.Bu gerçeğe rağmen nedense hayatımızı kameri hicri/takvime göre değil de miladi takvime göre dizayn ederiz, hafta tatilleri ve diğer tatil zamanlarımız miladi takvime göredir, şunu sormak gerekir neden kameri ayların tam ortasında yani dolunay günlerindeki “psikolojik durumumuz miladi takvimin ay ortalarında yaşanmaz?Hatırlatalım sevgili peygamberimiz (s.a.v.) hicri ayların 13-14-15. günlerinde “oruç” tutmamızı “sünnet” olarak tavsiye eder, istenir ki olumsuz olarak etkilenmeyelim dolunayın bu hareketli günlerinden..Konuyu yarın sürdürmek niyetiyle..Berhudar olasınız, ömrünüze bereket sevgili okurlarım!..BUNDAN SONRAYaş kemale erdi canım,"Uzatma"lar bundan sonra.Damarımda yorgun kanım,Sızlatmalar bundan sonra. Gençliğimi aldı zaman,İsterim ki vermez aman,Bugün dünden hayli yaman,"Şut"lamalar bundan sonra. Yaş kemale erdi iş'te,Doğru hesap yetmiş üçte,Günahlarım çok geçmişte,Söz tutmalar bunan sonra. Tüketimde "ziyade"yim,Aşk yolunda piyadeyim,Eden etmiş, ben n'ideyim?Kaş çatmalar bundan sonra. Derde ilaç, vermez hekim,Hız kazandı yere çekim,Belki Nisan, belki Ekim,Unutmalar bundan sonra. Hakem der k:. "Bu maç biter,Uzatmalar dahi yeter,Bülbül susar, karga öter,"Nal'sız at" var bundan sonra. "Kabir" özel bir kişilik,Ne pencere ne de delik,Tenim çürür, olsa çelik,Tek yatmalar bundan sonra. Mergen! fazla eseflenme,Sabret derdin çok ilenme,Hak'tan gayriye güvenme,"Dert" atmalar bundan sonra!..MEVLÜT MERGEN AMİDİDiyarbekir, 28.01.2015