USD
00,00
EUR
00,00
USD/EUR
1,000
ALTIN
0.000,00
BİST
0.000,00

KALBİMİ DİNLİYORUM!.. - (Mevlüt Mergen'in Yazısı)

KÜÇE BAŞI

Sözü, özele yani kendimize getirmeden konuya şöyle bir soru ile girmek isteriz:  Hiç duyulmuş mudur ki ana rahminden dünyaya gelen bir yavru ağlamasın?

Peki merak edep sorulmaz mı bu yavru neden ağlar?

Yeni doğan her bebekte bu feryad-ü figanın sebebi ne? Sanki her yeni doğan yavruya birileri: “sen öyle bir yere geldin ki burada elem vardır, ıstırap vardır, mihnet vardır, ölüm vardır, ağla ağlayabildiğin kadar.

…Burada çekeceğin çilelere, acılara, sıkıntılara hazır ol, aklını başına al, öyle bir yolda yürüyeceksin ki sonu ölümle bitecektir, ölümden sonra ise ebedi hayatın başlayacak ahrete, yani öz yurduna döneceksin, orada cennet vardır, cehennem vardır. Her ikisinin müşterisi ise insandır, sen de bir insan yavrusu olduğuna göre tercihini yap, ağla ağlayabildiğin kadar

…Yolu çetin ve girift görünse bile cennete talip ol, cehennemi bırak isteklisi alsın,, o birileri daha başka bir çok şeyler söyler, bunları dinleyen yavru şaşkın, yavru perişan, ağlar da ağlar, ağlarken çevresinde gülen insanların farkına bile varmaz.

Hangi yuvaya bir bebek gelmişse, o yuvaya onunla birlikte sevinç gelmiştir, o yuvanın sahipleri olan ana-baba ise yavrularının kendilerine bir Allah emaneti olduğunu, emanete hıyanet etmeden yetiştirmek, büyütmek, şekillendirmek hususunda görevleri bulunduğunu, hatta bu görevin zorunlu olduğunu bilmek durumundadır, çünkü tertemiz teslim aldıkları  “cennet kokulu” o yavruyu yine temizce saklamak, beden ve ruh temizliğini korumakla Allah onları yükümlü kılmıştır.

Dinimizce “ebeveyn” diye nitelendirilen ana-babanın bu yükümlülüklerin farkında olmaları gerekir, yani bilmeleri gerekir ki dünya hayatının ötesinde yeni ve hiç bitmeyecek bir hayatın olduğunu.

O hayata başlarken herkesin hesaba çekileceğini, kendilerine bu dünyada bahşedilen nimetlerden ki en başta doğumunda sevindikleri çocuk gelir, ona karşı yaptıklarından, yapacaklarından sorulacaklarını bilmelidirler.

Dünyamızın her yanına bir ibret kamerası ile bakacak olursak göreceğiz ki, bebekler doğuyor, insanlar seviniyor, ama öte yandan topraklar kazılıyor içine yine insanlar gömülüyor, yani gelen gidiyor, siz hiç bugüne kadar gelip de gitmeyeni gördünüz mü, ya da duydunuz mu?

İlk insan Adem babamızdan bugüne kadar bu ilahi kanun hükmünü icra etmiş, gelen gitmiştir, yine gelen gidecektir, büyük şair Fuzuli’de öyle demiyor mu:

Bir kaaidedir bu cavidane,

Elbette gider, gelen cihane.

Konuyu toparlamak gerekirse, dünyaya gelişimizdeki sebebi ve sırrı araştırmakla yükümlü olduğumuzu anlamak zorunda olduğumuz gerçeğine varır ve Mevlana’nın şu sorusunu cevaplarız: “Ey oğul, ne zamana kadar mutfakla tuvaleti arasında gidip geleceksin?”

Bazılar 80-100 yıl yaşasa bile çok kısa olan bu hayat yolculuğunda yaratıcının insandan istediği nedir, nasıl bir görevle yükümlüyüz, yemek, içmek, üremek için mi yaratılmışız?, öyle ise neden biz başka türlü tanımlanmıyoruz da  “insan deniyor” hayvanla insan arasındaki farkı düşünmeliyiz.

İnsan olduğumuza göre kulak vermemiz gereken sualler uzar gider, bu suallerin tek cevabı vardır: Biz Allah’ı tanımak, onun buyruklarına uymak için yaratılmışız,  bu cevabı samimi olarak ikrar ve itiraf edersek o zaman ruhumuz temizlenir, kalbimiz huzur bulur ve başımız secdeye varır ve şu “Hadis-i Kudsi” ile Sevgili peygamberimiz (s.a.v.) bizi uyarır:

“Ben Allah’ım…Benden başka  ibadete (layık) hiçbir ilah yoktur, Kim benim (zatım) için tevhidi ikrar ederse benim kal’ama girmiş (sığınmış) dır, kim benim himayeme girerse azabımdan emin olur”

Allah, Resulünün dilinden yolumuzun haritası bu “hadis-i kudsi”  ile bildirilmektedir, aslında bu mübarek sözler büyük levhalar halinde dünyadaki bütün kavşak başlarına, şehir girişlerine asılmalıdır ki insanlık kurtuluşa erebilsin.

Sonu öte aleme uzanan bu yolun gerçek hayat trafiğini aksatmamak, uçurumlara yuvarlanmamak, çarpmamak, yanmamak için ilahi kuralları iyi bilmek durumundayız.

Bu kurallardan habersiz yaşayan, gününü gün etme politikası güden, ibadete yabancı, alkolle, kumarla, kadınla sarmaş dolaş olanları bakınız şair “Necati İsa” ne güzel tanımlıyor:

Cihanda adem olan bi gam olmaz,

Anın çün bigam olan adem olmaz.

Bu zata Allah rahmet eylesin, ne güzel demiş değil mi, kat ettiği kilometreden habersiz, önündeki uçurumdan bigane, dertsiz, tasasız görünen gafillere insan denebilir mi, ya da akıllı diye nitelenebilir mi, kısaca insan denebilir mi, görüntü aldatıcıdır.

Hayatı böyle bir “yol” şeklinde mütalaa etmek mümkün olduğu gibi bir “tarla” şeklinde de yorumlayabiliriz, bu dünyada hayat tarlamıza ektiklerimizi öte dünyada toplayacağımızı kabullenirsek yine de gerçeğe kavuşabiliriz, çünkü burada iyilik ekersek orada sevap toplarız, tıpkı günah ekenlerin azap toplayacağı gibi.

Şu kısacık ömrümüzü madde planında devam ettirebilmemiz için gösterdiğimiz gayrete şöyle bir bakalım, 24 saatlik günün büyük bölümü çalışmakla geçiyor, kimi tarlada, kimi fabrikada, kimi özel iş yerinde vs. vs. Tabii ki buna da gerek var, buradan şu gerçeğe kavuşabiliriz : “kişi emeğinin karşılığını alır” bu gerçeği “Ak bıyık Abdal” şöyle ifade ediyor:

Ekmeyen biçmedi, bu mezrada el hasıl,

Kime lazım ise ekmek, ona lazım ekmek.

Ekmeğe ihtiyaç duyan buğday ekerken, o buğdayın has’ının olduğu cennet için de hayır ekmek, iyilik ekmek, sevgi ekmek durumundadır.

Özetlersek; Dünyamızdaki canlı-cansız her yaratık bir sebebe binaen yaratılmıştır, insanın dünyaya geliş sebebi, yaratıcısını tanıyıp O’na itaat ve ibadet etmektir, bunu yapmaz da mutfakla tuvalet arasında gidip gelirse insanlığını yitirir, kendisine yazık eder, öyle ise nedamet günü gelmeden tedbir almakta büyük yarar vardır, bu tedbiri doğru yola girmek için  “U” dönüşü şeklinde yorumlanmalıdır, zira zararın neresinden dönülürse yarar ordadır.

Başlangıcı olanın mutlaka sonu vardır,

Hayat denen geminin son limanı mezardır (MM)

Ezelden ebede var olan Allah’ım!

Şu fani vücudumu, beka yurdundaki cemaline, cennetine kavuştur, çilesini çektiğim, günahlarımı bağışla, varlığınla teselli bulduğum üç günlük hayatım bugün olmazsa yarın son bulacaktır, şuna inanıyorum ki

Rabbim! Sen dilediğini affedersin, bizlere kurtarıcı ve “alemlere rahmet” olarak gönderdiğin O sultanlar sultanının yolunda olduğumuzun iddiasındayız, başarılı olmasak bile O’nu seviyor, O’nu sayıyoruz, biliyoruz ki sen O’nu sevenleri seversin, kusurlarımızı bağışla, sen günahları bağışlayan, kusurları örtensin, cennet yurdu biz kullarına ihsanındır onu bizden lütfen esirgeme.

Esirgeme Allah’ım cennetini bizlerden,

Kuluna nasip eyle, seni gören gözlerden (MM)

Berhudar olasınız, ömrünüze bereket sevgili okurlarım..
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ