<strong>Kadınların 8 Mart'larda gönderilecek mesajlara değil, varlığına gösterilecek saygıya ihtiyacı var </strong>Diyarbakır'da şehrin birçok yerinde farklı kurum ve kuruluşlar günü kutladı, merkezler açıldı, mitingler yapıldı ama kaçımız gerçekten Kadınların yaşadığı sorunları yakından takip edip anlamaya çalışıyoruz?Son yıllarda kadına yönelik şiddetin ne kadar arttığı yapılan inceleme raporlarıyla açığa çıkıyor.Şiddetle beraber ne yazık ki kadın cinayetlerinin de çok büyük bir artış var.Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun yaptığı açıklama göre İlk kez bir yılda öldürülen kadın sayısının 400'ü aştığını belirtiliyor. Ve sadece geçen ay Türkiye'de 47 kadın cinayeti yaşanmış.Bu sayı her yıl artarak devam ediyor.2008'de 80,2009'da 109,2010'da 180,2011'de 121,2012'de 210,213'de 237,2014'de 294,2015'de 303,2016'da 2382017'de 409 kadın cinayeti işlenmiş.Yani yukarıda giderek artan sayılar sadece bir sayı değil, hayatı hunharca şekilde sonlanmış kadınlardan söz ediyoruz.Türkiye, Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi olan İstanbul Sözleşmesi'ni ilk imzalayan ülke.Bu sözleşme kadına yönelik şiddet, özellikle de ev içi şiddet konusunda, uluslararası alanda bölgesel olarak hazırlanmış ilk Avrupa Konseyi Sözleşmesidir.Kadına yönelik ev içi şiddetle ilgili yaptırım gücü olan ilk uluslararası sözleşme olan bu belge, Mayıs 2011’de Türkiye tarafından İstanbul’da imzalandığı için kısaca İstanbul Sözleşmesi deniyor.İstanbul Sözleşmesi, imzalayıp onaylayan ülkelere, fiziksel, cinsel, ekonomik ve duygusal şiddet türlerini önlemek için gerekli yasal önlemleri alma yükümlülüğü getirdi. Sözleşme 25 Kasım 2011’de TBMM’de kabul edildi, ancak sözleşmenin yürürlüğe girebilmesini sağlayacak ön koşullar yerine gelmediği için, sözleşme ne yazık ki henüz geçerli değil.Peki ne oluyor da kadına yönelik şiddet bu kadar artarak ve olağanlaşarak devam ediyor?Medyanın bunda rolü var mı, elbette ki fazlasıyla.Dünyaya dizi pazarlayan ülkemizde televizyon dizilerinde yaratılan kadın karakterlerinin bir çoğu hep güçsüz, erkeğin gölgesinde kalan, şiddet gören, aşağılanan, bir erkeğin etrafında dolanan ve türlü entrika, hile çeviren, kötülük saçan karakterler...Öyle ki o kötü kadınlara her türlü şiddet bile makul görülecek değerde artık.Ya üçüncü sayfa haberlere ne demeli?Karısını öldüren koca niyeyse hep cinnet geçirir, ya da namus meselesi ile temize çekilir, mağdurun ya hep bir dostu ardır, ya kocasının tepesini attırmıştır, hele cinayet doğudaysa işin içinde mutlaka bir töre, namus cinayeti algısı vardı....Birçok haberde mahkemelerde hakim karşısında efendi efendi duran bu katillere birçok kere hep iyi hal indirimi yapıldığını sizler de okumuşsunuzdur.Kadın cinayetlerinin artmasında yukarıdaki nedenler de dahil elbetteki birçok etken var, ama yasaların tam olarak uygulanmaması, eril geleneksel yaklaşım, medyanın kadına yaklaşımı biçimi bu durumu içinden daha da çıkılmaz bir hale dönüştürüyor.Ama bu soruna çözüm toplumsal olduğu kadar da devletin yasalarla atacağı adımlarla çok ilgili.Umarım önümüzdeki yıl bu sayfada yukarıdaki istatiğin tam tersi bir tablo ile karşılaşırız ve kadınların öldürülmediği, şiddete uğramadığı, çocuğa cinsel istismarın hiç yaşanmadığı bir ülke haline döneriz.Kadını sadece bir gün önemsemeyin lütfen, hiçbir kadının 8 Mart'ta hatırlanacağı kısa mesajlara da ihtiyacı yok, varlığına gösterilecek saygıdan başka.