USD
00,00
EUR
00,00
USD/EUR
1,000
ALTIN
0.000,00
BİST
0.000,00

KADINLARIN HİKAYESİ-1

Günlük rutin ve koşturma içinde ne kadar çok şeyi görmeden geçiyoruz.

Zamanın ve işin peşinden koştururken bir soluk alıp durup çevremize bakmayı unutuyoruz.

Geçen haftalarda karşılaştığım üç farklı kadının hikayesini anlatmak istiyorum.

Üçü de bir başına çocuklarına ve torunlarıma bakmak zorunda kalan, hayatın pek de merhametli davranmadığı üç kadının hikayesi.

Hem gazeteciler için, hem siyasetçiler hem de edebiyatçılar için sokaklar ve insanlar çok büyük bir kaynak. Hiçbir okulun öğretemeyeceğini hayatın gailesi peşinde sürüklenen insanlar bir kaç kelam ile öğretiverir bizlere.

Büyük acılar ve dram gibi hayatlar yaşayan bu üç kadın da olabildiğince yoksul ve çaresiz.

Bu hafta yaşlı olandan söz edeceğim. Adını Kadriye olarak yazacağım bu yaşlı kadın, iki oğlunu aynı gün kaybetmiş. Oğlu ölünce gelini iki çocuğunu ona bırakıp evi terk eder.

Yaşlı kadın yıllardır aldığı yaşlılık maaşıyla geçimini sağlayıp her iki torununu büyütmeye çalışıyor.

Çamlıca köşesinde onu gördüğümde bayram arifesiydi. Tatlı satan bir dükkanın önünde, kapının önündeki merdivenlerde dilenen bir kadın vardı. Gelen giden Allah rızası için  sadaka veriyordu. Ama dilenmeyi kendine zül gören, yoksulluğunu ve muhtaçlığını göstermekten utanan bu yaşlı teyze içerde, kalabalığın gerisinde duruyordu.

Çarşafıyla ufak tefek olan bu yaşlı teyze, elinde küçük bir çanta taşıyordu. İftar saatine az kalmıştı. Ramazanın son gününde bayram için dükkana tatlı almaya gelmiş. İçerisi kalabalık olduğu için bir köşede dükkan sahibinin onu fark etmesini bekliyordu.

Oruçluydu bu yüzden de bitkin görünüyordu. Dükkanın sahibi rahmetli oğlunun bir arkadaşıymış. Hayırsever dükkan sahibi her bayram arifesinde yaşlı kadına torunları için tatlı veriyormuş meğer. O mahçup bir şekilde sırasını beklerken, ona yardımcı olabileceğimi söyledim.

İçerideki kalabalık artınca, dükkan sahibinin onu farketmesi de giderek güçleşiyordu. O kadar bitkin görünüyordu ki, rengi sararmıştı. Bitkinliği ve neredeyse düşmek üzere olması dikkatimi çekti. Koluna girdim.

"Sıra gelmeyecek kızım" dedi.

Konuştukça hayatın bazı insanlar için ne kadar acımasız olduğunu bir kere daha fark ediyorsunuz.

Şeker hastası olmasına rağmen orucunu tutmaktan vazgeçmemiş. Her akşam bir de kuran okuyup hatimler indirmiş. Torunlarına yarın bayramda tatlı götürmek için gelmiş.

"Allah razı olsun dükkan sahibinden, her bayramda torunlarım için bana tatlı veriyor.

Çocuklar, canları istiyor. Benim de alacak param yok kızım. Ama bugün çok kalabalık, adamcazı işinden alıkoymayayım. Ben evime gideyim" diyerek dükkandan çıktı.

Gözlerinde derin bir keder, dudaklarından ise her cümlesi bir iç çekmeyle başlayan cümeler dökülüyordu.

Kocasını 20 yıl önce akciğer kanserinden kaybetmiş.

Ev onlarınmış ama düzenli bir geliri yokmuş. Sosyal yardımlarla geçinmeye çalıştığını torunlarının okul masraflarının giderek arttığını ve bu yüzden çok zorlandığını anlattı.

" Kız torunum babası öldüğünde 4 yaşındaydı şimdi 14. Geçen sene bir hayırsever güzel bir spor ayakkabı almıştı ama büyüyünce ayakkabı dar geliyor. Bu bayramda bir ayakkabı alamadım ona...." derken nemlenen gözlerini elinin tersiyle sildi.

İçinde yaşadığımız bu toplumda bu teyzemizin durumuna benzer ve daha kötü şartlarda yaşayan yüz binlerce insan var.

Biz bakmak istemesek de, görmek istemesek de onlar var.

Yoksulluk bir devlet sorunu. Yoksul vatandaşların ihtiyaçlarını gidermek de devletin görevi.

Ancak topu devlete atıp çevremizde gördüğümüz bu insanları görmezden gelemeyiz.

Hayatlarını değiştiremesek de o günü aç yatmalarına engel olabiliriz.

Önemli olan yüreğimizin insan gözünü köreltmeyelim, "zaten çoklar, hangi birine yetişeceğiz" cümlelerini ise sarfetmekten kaçınalım.

Çevremizdeki muhtaç insanları görmeyen, onlara yardım eli uzatmayan insanlardan olmayalım lütfen....

Önümüzdeki hafta ise size Yasemin'in hikayesini anlatacağım..

iyi pazarlar...
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ