GÖNLÜMCEHASRETGeri gelsin isteriz gidenler geri gelmez,“Hasret” közü yakıyor lakin o ateş sönmez.Yitirdiğimiz zamanı nasıl da arıyoruz,İnce dişli tarakla maziyi tarıyoruz!..MMSÖZ GELİŞİBir buçuk yılı aşkın bir zamandır (coronavirüs) bizi terk edip gitmemekle sanki “hasret” gideriyor, gitme emareleri belirmiş olsa da içimizde bir şüphe var “ya tamamen gitmezse” bu şüphe, bu mikrobu, resmi ağızların sürekli dile getirdiği virüslü bir kişinin otuz, hatta daha çok kişiye bulaştırabileceğinden kaynaklanıyor.17 günlük kapanmadan sonra hayatın normalleşme eğilimine girmesi bu şüpheyi güçlendiriyor, bebekler, çocuklar ve bütün herkesin aşılanması durumu bile bu şüpheyi yok etmez, çünkü resmi makamların beyanını gerçek kabul ediyoruz, o zaman “bir kişi” bu virüsü taşıyorsa rakam bir anda otuza çıkabilir ve otuz rakamı da “otuz kere otuz” olarak karşımıza çıkabilir ki rakamlar zaten böylece büyümüştü.Kısıntıların doğurduğu “sıkıntılar” toplum olarak her kesime çok acılar yaşattı, bir kere virüs öncesi yaşantımıza “hasret” çektik, yavrularımız okullarından, öğretmenlerinden, arkadaşlarından “hasret” çekerek ayrı kaldılar, cenazelerimize refakat edemedik onları kabirlerine teslim etmek için, parklar bahçeler insana hasret çekerken, bizler de her zaman nefeslendiğimiz oralara hasret çektik.“Ak sakallı” dedelerimiz cami avlularında buluşamadılar akranlarıyla, ninelerimiz sanki daha çok fırsat buldular torunlarına patik ve şubara örmek, için, ev hanımları ne altın günü düzenleyebildi, ne de iki lafın belini kırabildiler, nefeslenmek üzere gitmeyi adet edindiğimiz piknik alanlarındaki ağaçlar sonbaharda üzüntü ile döktüler yapraklarını..Denebilir ki kısıntıların en çok sıkıntısını 65 yaş üstündekiler yaşadı, onlar evlerinden çıkamaz oldular da sanki “ev hapsi” çektiler, sıkıntıları hala devam ediyor, çok az bir zaman için dışarı çıkabiliyorlar ama toplu taşıma araçları onları kabul etmiyor, özel arabası olanların da ayakları yer tutmuyor, bu kısıntıların yararı şudur ki eskisi kadar kimse denizlerde boğulmuyor..Denizlerin insana olan hasretini ise “turistler” gideriyor çünkü onlar pandemi kararlarının kapsam alanı içinde değiller, netice olarak büyüyen hasretimizi artık gidermenin zamanı gelmiş gibi görünüyor, şimdi hayat yine eskisi gibi yaşanacağa benzer, yine yaş günü, doğum günü ve diğer bütün yapay günler özlenen katılımlarla kutlanacak, gerçi bu günlere ara verilmedi de “kaçak” olarak kutlandı, kimi yakalandı ceza ödedi, kimi “oh” çekti yakalanmadığı için..Coronavirüs sebebiyle on binlerce insanımızı kaybettik, yaşayamadığımız günleri, ayları ve yılları da kaybettik, kaybettiklerimizin yanında hiç olmazsa daha önce kaybettiğimiz “okuma zevkimizi” kazansaydık ne kadar güzel olurdu değil mi, öyle anlaşılıyor ki bu zevk hiçbir zaman kazanılmayacak çünkü internet var, televizyon var, bunlardan öte “akıllı cep telefonları” var…Dense ki teknoloji okuma zevkimizin canına okudu yer tutar mı acaba? Yine dense ki ancak “ekran” izlemek için gözlerimizi çok kullanan bir toplum olduk, kimse buna itiraz eder mi?Son bir not; pandemi sebebiyle “tam” kapanmalarda “aile içi” şiddet demeyelim de evlerde yapılan konuşmaları komşular da dinlemişler!..Selam ve dua ile.