KÜÇE BAŞIBu günler üniversite camiası için “tercih” günleridir, gençlerimizin tercihlerinin kendileri, aileleri ve hepimiz için hayırlara vesile olmasını temenni ettikten sonra konumuza dönebiliriz.Birileri bizim bu hakkımızı “yanlış” olarak kullanmamamızı, kendilerinin, ürünlerinin, siyasi düşünce ve isteklerinin tercih edilmesini istemektedirler, bunu yaparken de “reklam” veya “gösteriş” yolunu kullanmaktadırlar.Örneğin bir doktora gittiğimizde giriş yerinde veya doktorun muayene odasında karşımıza üzerine âyet” yazılmış bir “levha” görür ve içimizden” demek ki doğru yere gelmişiz, baksana bu doktor da bizim gibi ne kadar inançlı.Aynı durum bir avukat yazıhanesine gittiğimizde de görülür, daha başka yerlerde de görmek mümkün, çünkü bu yolla bizim tercihimizin kendilerinden yana olmasını istemektedirler, zira inancımız, yani kutsal değerlerimiz bizim “yumuşak” karnımızdır.Birileri sanki “usta avcı” gibidirler, kurdukları tuzağa düşmesini istediklerini gözetir dururlar, “başarı” onlar için kaçınılmazdır, yeter ki başka birileri “tuzağa dikkat” çektirmesin, tuzağı haber vermesin,Bu inanç ve zihniyette olanların amaçlarına ulaşıncaya kadar her yol kendileri için “mubahtır” amaçları ise “dünyalık kazanmak” yani istediğini elde etmektir.Aslında kazandıklarını zan ederken kaybettiklerini düşünmezler,”İblis” öyle değil midir, kendisi ebediyen ateşte yanacağını bildiği halde ne kadar çok taraftar, yandaş edinirse kazancı o oranda yüksek (!) olur.Günlerdir buna benzer konuları yazıyoruz, amacımız sözünü ettiğimiz tuzağı gücümüzün yettiğince görmezlere göstermek, bilmezlere bildirmektir, çünkü biz biliriz ki “bir hayra vesile olan o hayrı işlemiş gibidir”“Reklam” günümüzde en çok rağbet gören aldatma oyunudur, üstelik “alenisi” gayet yüksektir, kapılmamak ne mümkün, sanılır ki reklamlara en çok çocuklar ilgi gösterir, oysa “büyükler” çocuklardan çok fazla kapılırlar reklam rüzgarına..“Reklam” devamlı hatırlanmayı sağlar, kişi eğer sporcu ise “star” olmasına yardım eder, eğer sanatçı ise ayaklarını sahneden aşağı çektirmez, siyasetçi ise “kaybetmeyi” düşündürmez, kazanmak, çok kazanmak ve “beka” isteğini kamçılar.Siyasete atılanların da sığınağıdır“reklam” ne yaptıklarını değil, ne yapacaklarını söyletir onlara, piyasaya yeni sürülmüş “emtia” gibi “acabalar” oluşturur, sözün burasında “tercih hakkı” yararlı gibi görünse de değil, çünkü yeni-eski hepsi ama hepsi aynı ürünü piyasaya sürmektedirler, bu yüzden daha çok reklamını yaparlar.“Sütten ağzı yanan ayranı üfleyerek içermiş” bu deyim bize yıllar önce içtiğimiz sütün ağzımızdaki acısını henüz unutmadığımızı, ayranı bile üfleyerek içmeyi, hatta ayran bardağına bile el uzatmak istemediğimizi hatırlattı.Siyasetten “sıdkımızın” sıyrıldığını yıllardır yazar dururuz, hiçbir siyasi partiye ve onun bağlılarına, yöneticilerine karşı içimizde bir “karşı” olmak fikri yer tutmadı, sadece ateşten ırak durmayı yeğledik, isteriz ki bir şarkı sözündeki gibi. “biz yandık eller yanmasın”Kısaca şunu demek isteriz ki, doktor muayenehanesindeki, avukat yazıhanesindeki ve daha başka yerlerdeki “ayet” yazılı levhaları okurken “acaba” denilerek dikkat edilsin.Allah Resulünün (s.a.v) “Kişinin namazı, orucu sizi aldatmasın uyarısı göz önünde tutulsun.Sağlıcakla kalınız ömrünüze bereket sevgili okurlarım.