KÜÇE BAŞIBugün giderek büyümeye başladı “konut sıkıntısı” şehirlerde mantar biter gibi “sitelerde” binalar yükseliyor, yeni semtler kuruluyor, mahalleler oluşuyor, çünkü nüfus giderek artıyor ve insanlar yorgunluklarını gidermek, mutlu bir aile tablosu oluşturmak daha doğrusu başlarını sokacak bir meskenleri olsun istiyorlar.Mevcut anlayış ve sistem herkesin ev sahibi olmasını zorlaştırdığı için “kiracı” olmak akla gelen ilk tedbir oluyor, son günlerde gündemin başına oturdu “konut” meselesi, ne yeni yapılan binalar, ne de eski binalar yetmemeye başladı, çünkü talep çok, “arz” az bazıları fırsatı “ganimete” çevirdi, ister mülk olsun, ister kiralık olsun evlerin değeri yükseldi ve “astronomik” rakamlarla alınıp satılmaya başladı binalar..Konut sıkıntısını gidermek için değil de kiracılar adına bir uygulamaya geçilmesi için yeni bir karar alındı, şöyle ki bir yıl boyunca kiracı artışları geçen yılın değeri baz alınarak yüz yirmi beş oranında arttırılabilecek..Bu karar sanki kiracıların lehine görünüyor, günümüzde üç bin liranın altında ev yok gibi, demek ki ev sahipleri bu durumda sadece 750 lira artış yapabilecek, oysa kiracısı çıkarsa yeni kira bedelini kendisi belirleyip aynı evi beş bin liraya kira verebilecek, yine de sıkıntı devam edecek, o zaman nasıl çözümlenecek bu mesele?Bir çok cevabı var bu sorunun, öncelikle her yeni evlenenlerin hayalini kurduklarıdır yeni bir ev, ki haklıdırlar bu hayali gerçekleştirmek isteklerinde, ikinci bir sebep ise 81 ilin hepsinde üniversite kuruldu, öğrenciler bir barınakları olsun isterler, ancak “yurtlar” cevap vermiyor bu isteklerine, önceleri “karşı” çıkıldığı için öğrenciler kiralık ev aramaya başlayarak sıkıntıyı katmerleştirdiler..Alt yapısı oluşturulmadan açıldı 81 ilin hepsinde üniversiteler, “ben yaptım oldu” misali “ben açtım oldu” yanlışı doğurdu konut sıkıntısını, ne yeni yapılar, ne mevcut binalar ihtiyaca yetişmiyor ve insanlar deyim yerinde ise “can havliyle” sığınılacak bir yer arıyorlar, böylece sözünü ettiğimiz “astronomik” rakamlar çıktı ortaya ev alırken, ya da kiralarken.Konut sıkıntısını bitirmek için çareler aranıyor, geçmişe dönüp bakıldığında şimdiki boyutunda olmasa bile konut sıkıntısı yine vardı, aşılmaz değildi sıkıntı o zamanlar, çünkü “gecekondulaşma” henüz başlamıştı şehirlerde, şimdi soracak olsak Diyarbekir’de gecekondu semti var mıydı? Bu sorunun cevabını biz verelim ve diyelim ki:Diyarbekir sur içinde “mazğanalar” vardı, sonra şimdiki Ofis Kütüphane tarafı stadyuma kadar olan bölge gecekondu ile dolmuştu, daha sonra oluştu, ben-u sen, esfel bahçelerinin bir kısmı, fiskaya, bağlar ve diğerleri “varoş” olarak adlandırıldı, belediyeler göz yumdu buraların varoş olmasına, her seçim zamanı geldiğinde tapuları verildi gecekonduların, varoşlardaki evlerin, böylece sanki “deniz bitti” yani gecekondu olacak yerler bile kalmadı.Diyarbekir şimdi bir taraftan Şanlıurfa’ya, bir taraftan Elazığ’a doğru ilerlemektedir, bir zamanların tarım alanı olan yerlere konulmaktadır, siteler, fabrikalar, haliyle sıkıntı başladı, yeni binalar yapılsa da sıkıntı devam ediyor ve kiracı olmak isteyenler sığınılacak bir “dam altı” bulamıyor.TARİHİ EVLERÇoğu gitti evlerin, azı kaldı neyleyim,Başka sur içi yok ki, ben nereye gideyim?Bulamam o hayatı, modern denen evlerde,Her mevsimde zahire, yer bulur mu kilerde?Sıkıntı sadece Diyarbekir’in değil, bütün ülkenin sıkıntısıdır, çözümü kim nasıl bulur bilinmez, bilinen şudur ki artık şehirlerde gecekondu yapılacak yerler bile yok, nasıl ki apartmanlar kat kat üste yapılıyor konut sıkıntısı da kat kat üst üste artıyor.Şaka yollu da olsa deriz ki; acaba gençler evlenmese, ailelerinin yanında kalmayı sürdürse, öğrenciler de derse devam etmeyip evlerinde, kafelerde, parklarda “pandemide olduğu gibi derse çalışsa sıkıntı biter mi?Neylersiniz ki sıkıntıları aşmak için yeni sıkıntılara göğüs germek gerekir, olmayacağını bilsek de aklımıza gelen pratik çözümü önerdik. Bir zamanlar bir şair şöyle demişti bir şiirinde: “evim olsun da kağıttan olsun” ŞİİRSENDE ARIYORUM DİYARBEKİR’İBağrında bedenim can bulan toprak,Sende arıyorum Diyarbekir’i.Yıkılmış mutfakta tütmeyen ocak,Sende arıyorum Diyarbekir’i. Sevgindir kalplerde “taşınmaz” olan,Kültürün, tarihin sanki kaybolan,Bir il’ki içine yüz binler dolan,Sende arıyorum Diyarbekir’i. Yıkıma inatla direnen surlar,Savaşlar, zaferler, büyük onurlar,Selçuklu, Osmanlı, hatta Asur’lar,Sende arıyorum Diyarbekir’i. Halvet baba, Sultan Şüca türbesi,Şeyh Yusuf, Kamışlı, Sa’saa’nın sesiUrfa kapısında “Gülşen türbesi”,Sende arıyorum Diyarbekir’i. Süleyman Nazif’im, şair Tarancı’m,Amid’in derdiyle dinmeyen acım,Anzele’de kilim yıkayan bacım,Sende arıyorum Dyarbekir’i. Şehrimdir diyerek övünen kesim,Şanını anarken titreyen sesim,Dününü bugüne taşıyan resim,Sende arıyorum Diyarbekir’i. Meraklı turistin haritasında,Kurnası kurumuş hamam tasında,Dünyanın bir kutlu coğrafyasında,Sende arıyorum Diyarbekir’i. Gavuru gurbette gavur meydanı,Turistin meskeni deliller han’ı,Lebeni aşının bakır kazanı,Sende arıyorum Diyarbekir’i. Kendi el emeğim, kilerde küpüm,Bulursam onu ben kulpundan öpüm,Ben gibi ağlayan on gözlü köprüm,Sende arıyorum Dyarbekir’i. Sinek pazarında dokunan ipek,Kırk düğme ilikle giyilen yelek,Paytonlar geçidi meşhur han çepek,Sende arıyorum Diyarbekir’i. Kekom, dayzam, bibim, bacım, kardaşım,Çirik fırınında sönmez ataşım,Beden’de inleyen sert bazalt taşım,Sende arıyorum Diyarbekir’i. Dicle’den Fırat’a, Seyhan, Meriç’e,Bulurum zanniyle gezdiğim küçe,Yanakta gamzeyi gizleyen peçe,Sende arıyorum Diyarbekir’i. Ben gibi çok vardır seni arayan,Yüreği dert küpü, gözü çağlayan,Amid sevgisine ümid bağlayan,Sende arıyorum Diyarbekir’i. Var diye görünen şu eski şehir,Mührüdür Amid’in Cami-i Kebir,Sahabe diyarı başka ne denir?Sende arıyorum Diyarbekir’i. Türbeler, Camiler, hamamlar, hanlar,İçinde bir tarih geçmiş zamanlar,Ashab camisinde şehid Sultanlar,Sizde arıyorum Diyarbekir’i!..MEVLÜT MERGEN AMİDİDiyarbekir, 13.11.2005.Berhudar olasınız, ömrünüze bereket sevgili okurlarım