USD
00,00
EUR
00,00
USD/EUR
1,000
ALTIN
0.000,00
BİST
0.000,00

Fransa ve İran'ın Cinsiyetçilik yarışı

Fransa’nın 2024 Olimpiyat oyunlarına ev sahipliği yapma hazırlıkları devam ederken, hükümetin sporculara yönelik getirdiği yeni yasaklara tepkiler çığ büyüyor. Ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 10’unu oluşturan Müslümanlar, 26 Temmuz 2024’te başlayacak olimpiyat oyunları öncesinde başörtüsü yasağıyla karşı karşıya.

Fransa Spor Bakanı Amelie Qudea-Castera, katıldığı bir programda, ülkesinin delegasyonundaki hiçbir kadının olimpiyat oyunları sırasında başörtüsü takamayacağını belirtti. Bu açıklama, insan hakları ihlalleriyle ve kadın haklarıyla ilgili tartışmaları yeniden gündeme getirdi.

Birleşmiş Milletler (BM), İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) başta olmak üzere birçok uluslararası sözleşmede din ve vicdan hürriyeti güvence altına alınarak; kişilerin dini, inancı ve mezhebi nedeniyle ayrımcılığa uğraması yasaklanmıştır.  

Her geçen gün kadın bedenine müdahalenin, beden üzerinden kurulan hegemonyanın ve inanç özgürlüğü ihlal ediliyor. Kadın düşmanlığı, İran’da başörtüsü zorunluluğu ve zorbalığıyla kendini gösterirken, Fransa’da da başörtüsü yasakları şeklinde karşımıza çıkıyor.

İran; gericiliğiyle, insan haklarına ve özgürlüklerine uzak tutumuyla ve özellikle kadın düşmanlığıyla tüm dünyaya kendini tanıttı.  

Peki, İnsan hakları ve özgürlüklerini, demokrasiyi temeline alan, Avrupa Birliği’ne üye olan Fransa’nın, tüm bu değerler sisteminden uzaklaşması, dünya için örnek ve cazibe merkezi haline gelen Avrupa Birliği de kadın düşmanlığı, din veya inancın gereklerinin uygulanması ve bu inancın dışa vurum şekli olarak başörtüsüne karşı bir yaklaşımla mı karşımızda? 

Bu aynı zamanda cinsiyet temelinde de ayrımcılık demektir.

Kadına ve kadın bedenine yönelik her türlü müdahale, kadınların yaşayış tarzına, kazanılmış hak ve özgürlüklere bir darbedir. Nasıl ki, başörtüsünü zorunlu kılmak insan haklarına aykırıysa, başörtüsünü çıkarmaya mecbur bırakmak, kadınları hayalleri ile inançları arasında seçim yapmaya zorlamak da insan hak ve hürriyetlerine aykırı bir tutumdur.

Kadın, kadının bedeni, yaşayış biçimi, erkek ve erkek iktidarının hedefi haline gelen bu sistem dünyanın her tarafında cinsiyetçilik ile karşımıza çıkıyor!

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ