USD
00,00
EUR
00,00
USD/EUR
1,000
ALTIN
0.000,00
BİST
0.000,00

DİYARBEKİR’İN “SAHABEDEN” İLK VALİLERİ (*) - (Mevlüt Mergen'in Yazısı)

KÜÇE BAŞI

SEVGİ: Biz onları görmedik, onlar bizi bildiler,

Hak"ka erelim diye, candan geçip geldiler!..

Diyarbekir ve çevresinde medfun bulunan "Sahabe-i Kiram"ın gerçek sayısını ve isimlerini  "bilinen"lerin dışında bilmek mümkün değil, ancak "tarih ötesi"nden gelen bir şehir olduğu için "bilinenler" üzerinde şek ve şüpheye kapılmamak gerekir diye düşünüyorum,.

Çünkü bu şehir hiç bir zaman tamamen boşalmamış ki "bilinenler" bilinmez olsun, üstelik Diyarbekir'in müslümanlar tarafından fetih tarihi olan 639'dan bu yana bilinmezlik söz konusu değildir, nesilden nesile devredilen bilgiler arasındadır bu şehirdeki  bazı "Sahabe-i Kiram"ın isimleri, şöyle de diyebiliriz bu şehirde "yazılı tarih"ten öte yaşanan bir "canlı tarih" söz konusudur.

Bu söyleşimizle şu anda "sur içi"nde canlı bir alışveriş merkezi durumuna gelen "aşifçi"ler küçesindeki bir Sahabe-i Kiram'dan söz etmek istiyoruz.

Konuya girmeden önce bu "küçe" (sokak) hakkında biraz bilgi vermek istiyorum, bazen birileri şöyle bir soru sorarlar: "Diyarbekir'de iki cami vardır ki bunlardan birisinin altı yol, üstü camidir, diğerinin ise üstü yol altı camidir, bu camiler hangileridir?

İşte aşifçiler sokağının girişinde bulunan ve  "altı yol, üstü cami" olan mabet "Rağıbiye" mescididir, üstü yol altı cami olan ise Hazret-i Süleyman Camiidir, Aşifçiler'de ikinci bir mabet daha  bulunmaktadır, bu mabette bir zamanlar on binlerce müridi bulunan bir şeyh "Azizler Şeyhi" diye anılan "Aziz Mahmut Rumi" hazretleri halkı irşad etmiştir ki bu mabede bir zamanlar "Aziziye Camii" denirmiş.

Şu anda ismi değiştirilerek "Hacı Müştak Camii" deniliyor, yine bu küçede "Hacı Osman Ocak"a ait bir köşk ev bulunmaktadır ki şu anda bu ev "avlulu dükkan" olarak tanınıyor, ancak bu küçenin öyle bir  "manevi mekanı" vardır ki burada medfun bulunan  zat "Sahabe-i Kiram"dan olup bir zamanlar bu şehirde Valilik yapmış,  söyleşimize konu teşkil eden Sahabe-i Kiram'dan  "Malik bin Eşter (r.a.) hazretleridir.

Diyarbekir'de daha bir çok türbe ve mezar vardır, ancak "Sahabe"ye ait olanların önemini biz söylemiyoruz,

O'nlara sahabelik ünvan ve şerefini kazandıran sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) söylüyor: "Ashabımdan biri bir yerde vefat etmeye dursun kıyamet günü ora halkı için önder ve nur (ve sürur sebebi) olarak diriltilir" (Feyz'ül - Kadir c. 5. s. 470)

Şimdi sorulacaktır bu zatın orada bulunduğuna dair herhangi bir "belge" var mıdır, elbette ki vardır, sözün başında "canlı tarih" dedik, bununla yetinmeyenler için de "yazılı tarih" diyecek ve "belgelendireceğiz: "Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır" bu kitabı Diyarbakır Valiliği ve Dicle Üniversitesi müştereken yayınlamışlardır ki daha birçok başka belge de bu eserde yer almıştır,

Biz konumuzla ilgili olanlardan iki tanesini (22 Kasım 1897 tarih ve  170/26-as. 221 ) takdim edelim: "...Diyarbakır şehri Bağdad Caddesi (şimdiki Gazi Caddesi) üzerinde birçok sahabe kabri olduğundan bu makamları ziyarete gelen yoksul ziyaretçiler ve gezginleri misafir ederek yemek ikram eden Diyarbakır Nakibü'l-Eşraf Kaymakamı Hacı Mesud Efendi  bu insanları evinde kabul ederek yemek ve barınma konusunda yardım ettiği, fakat Diyarbakır'daki bir karışıklık sırasında çıkan yangında evi yanan Mesud Efendinin kendisinin yardıma muhtaç hale düşmesi bu ziyaretçilerin durumunu olumsuz etkilediği, barınmak için cami civarlarında kalmakta oldukları ve çok perişanlık çektikleri ifade edilmektedir.

 

Bu duruma çözüm olarak Malik bin Eşter Hazretlerinin  türbesinin yanında bulunan ve ücretsiz olarak bağışlanan arsaya bir imaret ve misafir odaları inşa olunarak buraya Hacı Mesud Efendi'nin beratla atanması  ve yemek masrafı olarak da aylık 1200 kuruş ihsan edilmesi talep edilmektedir."

Bu talep muvacehesinde "Diyarbakır vilayet dahilinde bulunan peygamberlerin, sahabelerin ve evliyaların makamları, kabirleri ve külliyeler içindeki cami ve mescitlerin tamire muhtaç durumda oldukları, tamiri gereken 22 cami ve mescit, 2 medrese ve 7 zaviye" den ibaret oldukları belirtilmektedir.

Yine aynı kaynak (s. 222'deki belge aynen şöyledir: "Diyarbakır'da bulunan Sahabe-i Kiramdan Malik bin Eşter (r.a.) Hazretlerinin yeniden inşa olunacak türbe-i şerifleriyle imarethanesi ve bitişiğinde bulunan medresenin Diyarbakır baş mühendisi tarafından çizilmiş olan planı (siyahla çizili olan) mevcut olan medreseyi yeniden yapılacak olan imaret ve misafirhane odalarını göstermektedir"

Aradan120 yıla yakın bir zaman geçmiş, bu türbe yerinde kalmıştır ama, istenen şekilde inşa edilememiştir ki bugün çevresi dükkanlarla ve seyyar sebze satıcılarıyla dolmuştur, yakın tarihe kadar çok sakin olan bu küçenin girişinde bir zamanlar "aşifçi" kadınlar "Esfel bahçeleri"nden topladıkları sebzeleri getirip satarlardı ki bu sebzeler bahçe sahipleri tarafından toplanmaya uygun görülmediği için o kadınlar toplayarak getirip "ucuz" olarak ekonomik durumu müsait olmayanlara satarlardı ve böylece bu  küçe o kadınlardan ötürü "aşifçiler sokağı" adını almıştır ve sözün başında dediğimiz gibi gayet  canlı bir ticaret merkezi durumuna gelmiştir ki İstanbul'un "Mahmutpaşa" ve civarını anımsatmaktadır, ancak o büyük zatın türbesi sanki belli olmamaktadır, çünkü çevresi dediğimiz gibi dükkanlar ve seyyar satıcılar tarafından kuşatılmıştır.

Bilmiyorum, başka yerlerde "Sahabe-i Kiram"ın bir tanesi için "olsaydı" diye büyük özlem duyulurken biz çokluğundan mıdır nedir, sevgili peygamberimizin (s.a.v.) diliyle her biri "gökteki yıldız gibi" olan, hak katında yüksek derece sahibi bu insanların kadrü kıymetini sanki bilmiyoruz, onlara gereken saygıyı göstermiyoruz da "inanç turizmi" söz konusu olduğunda "potansiyel" zenginlikten söz etmekten de geri kalmıyor ve bu zenginliği oluşturanları da önemsemiyoruz.

Belki gün gelir birileri, ilgi duyar da "Malik bin Eşter (r.a.)" hazretlerinin türbesini "şanına layık" bir şekilde onarmak ister, biz de bu düşünce ile yukarıda sözünü ettiğimiz kitapta yeralan "Diyarbakır baş mühendisinin çizdiği" yeni planın fotoğrafını  adını andığımız kitapta görsünler istedik.

Diyarbekir, Sahabe ordusu tarafından fethedildikten sonra  bir zaman daha "Sahabe Vali"lerin idaresinde kaldı,  bu valilerin hangileri olduğunu öğrenmek için "Mustafa Akif Tütenk ve Abdülğani Fahri Bulduk" tarafından  yazılan, vefatlarından sonra "M. Şefik Korkusuz" tarafından"Yazma Eserlerde Diyarbekir kenti" adıyla bastırılan eserin 145. sahifesinden öğrenelim:

"1 - İlk Vali tayin edilen Sultan Sa'saa b. Amr. b. Savban b. El Abdi, fetih gecesindeki çatışmada yaralanmıştı. Aldığı yaradan sonra müteessiren vefat etmiş ve şehrin ortasında defnedilmişti, (1)

2 - Bu zattan sonra Iyad b. Ğanem 20 tarihine kadar Diyarbekir Valiliğinde bulunmuştur.

4 - Diyarbekir Valiliği; Dımeşk, Irak, Samsa ve Cezire birleştirilerek sahabeden; Ömer b. Sa'd el Ensari'ye tevcih edilmiştir.

5 - İki sene sonra Cizre ve Diyarbekir Vilayeti, vilayeti müstakile olarak Basra Valiliğinden ayrılan Ömer b. Sarafe'ye tevcih kılınmıştır.

6 - H. 23'te Cezire ve Diyarbekir vilayeti Valiliğine Diyaeddin Hanzele tayin edilmiştir.

7 - Velid b. Ukayl tayin edilmiştir.

8 - Diyarbekir, Cizre, Samsa, Kandiye vilayetleri ve Şam Valisi Muaviye b. Eb-i Süfyan olmuştur.

9 - Ardından Diyarbekir ve Cezire vilayetine müstakilen Cerir b. Ata vali olmuştur.

10 - Yerine; Malik b. Eşter vali tayin olmuştur.

11 - Yerine Şeybe b. Amr. tayin olmuştur."

  • "Bu zat hemen vefat etmemiş, atandığı valilikten iki ay gibi kısa bir müddet sonra vefat etmiştir.

  • (*) Ben küçemi özledimden

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ