USD
00,00
EUR
00,00
USD/EUR
1,000
ALTIN
0.000,00
BİST
0.000,00

DİYARBEKİR’İ YAŞAMAK!.. - (Mevlüt Mergen'in Yazısı)

KÜÇE BAŞI

“Diyarbakır’da yaşamak başkadır, Diyarbekir’i yaşamak başkadır” sözümüzü sanki klişeleştirmiş veya sloganlaştırmış gibi gerektiğinde kullanıyoruz, ilk etapta bir gibi görünen bu sözümüzü bir kez daha anlaşılır hale getirmek için deriz ki:

Diyarbakır yeni kurulan beş ilçesi, kaymakamlıkları, belediyeleri, semtleriyle, siteleriyle, 15 katın üstündeki yüksek binalarıyla, geniş caddeleriyle, parklarıyla “modern şehir” nüfusu iki milyonu aşmış, mevcut toplu ulaşım araçlarının yetmediği için raylı sisteme geçmeye çalışılan büyük şehir.

Diyarbakır, üniversitesi olan, kapılarında onlarca “lise” tabelası bulunan şehir, her gün binlerce insanın kapısını aşındırdığı “AVM” ler şehri ve bu şehirde “sadece” yaşayan, yaşamaya çalışılan şehir.

Bütün bu özellikleri taşıyan emsali şehirlere benzeyen “büyük şehir” Diyarbakır, kalabalıkların arasına girerek her hangi bir caddesinde önümüze çıkacak bir kişiye sorsak: “Bu şehirde yaşarken ne hissediyorsun?”

Alacağımız cevap: “ne mi hissediyorum, ben bir şey hissedemiyorum ki, hep koşuyorum, toplu taşıma aracının peşinden koşuyorum,  pazarda ucuzluk peşinde koşuyorum, akşam çoluk çocuğuma götüreceğim ekmek parasını kazanmak için koşuyorum, koşarken de  “hissetmeye” zaman bulamıyorum.

Aynı kişiye soruyu değiştirsek ve şöyle sorsak: “şu anda bulunduğunuz semtin dışına çıkarak sur içine girseniz neler hissedersiniz?” vereceği cevap hiç de şaşırtıcı olmaz: “tarihi yapılarını, mabetlerini ziyaret ederken içimden ‘nereden nereye’ der, o eski zamanları düşünür, o günün insanları için “çok mutlu insanlarmış” hissine kapılırım.

Sözün akışı sanki “röportaja dönüştü, sormaya devam ederiz: “bu şehirde heyecanlanır mısınız?” Cevap: “koşmaktan fırsat bulup Cami-i Kebire gittiğimde, Sahabeler camiinde, surlarına çıkıp dolaştığımda, diğer bütün tarihi yapılarını gördüğümde elbette ki heyecanlanır, ‘gerçekten tarih şehri derim’ tabii ki fırsat bulursum!”

Özetlersek; Diyarbakır böyle de Diyarbekir nasıldı?

Biz Diyarbekir’de yaşarken onu yaşadık, komşuluğunu yaşadık, kültürünü yaşadık, arkadaşlığını yaşadık, dostluğunu yaşadık, küçelerini yaşadık, çeşmelerini yaşadık, hamamlarında yıkandık, havuzlarında çimmeyi yaşadık..

Karpuzunu bostanına giderek yedik, “karahöbürünü” kendimiz silkeledik, dolmamızı “esfel” bahçelerinde yetiştirilen patlıcanıyla yedik, gerçek Karacadağ pirinci, yağı ile yedik pilavımızı, ben-u seneden aldık hası, o günlerde şarıl şarıl akan hatun kastalın çeşmelerinden kana kana içerek  giderdik susuzluğumuzu, biz Diyarbekir’i yaşadık canlarım..

Kıymadık bahçelerindeki Muhammed’i (s.a.v) gülleri koparmaya, bu mübarek çiçeğin kokusu zaten mest ederdi yanından geçenleri, yalnız güller mi güzel kokardı?

Hayır!..

Çünkü Diyarbekir’in kendisi güldü ve gül kokardı bu mübarek şehir!..

Berhudar olasınız ömrünüze bereket sevgili okurlarım!..

HATUN KASTAL TÜRKÜSÜ

Bir kastal görmüşem bazalt taşından,

İçmişem suyunu pahır tasından,

Bir sevdadır geldi geçti başımdan

Hatun kastal gül sevmeyen gülmesin,

Seni görmeyen suyun içmesin.

 

Ben-u sen has’ını (+) sende yıkardım,

Yar ile el ele köşke çıkardım,

Aşkın çırasını çayda yakardım,

Hatun kastal gül sevmeyen gülmesin,

Amidi unutan suyun içmesin

 

Kırk evliya varmış kırklar dağında.

Menekşe gül kokar esfel bağında,

Efsane şemsiler senin sağında,

Hatun kastal gül sevmeyen gülmesin,

Kültürün bilmeyen suyun içmesin.

 

On gözlü köprüyü gelinler sever,

Üstünde halayı çeker güzeller,

Ne güzel şenliktir Dicle’de fener,

Hatun kastal gül sevmeyen gülmesin,

Yarini ağlatan suyun içmesin!..

MEVLÜT MERGEN AMİDİ

Ankara, 17.09.2018

(+) Has: Marul
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ