Diyarbakır'da eskiden mahallerde yaşam bir başkaydı. Şehir Sur içinde olduğunu için mahalle sayısı azdı.Ali paşa ne kadar belalı ise, Fatih paşa bunun tam tersiydi. Sakin, olaysız, herkesin bir birine sevgi ve saygı duyduğu bir semtti. Bu sükûnet ilk günlerde çok yadırgandı ailelerce. Mahallede büyük, köklü aileler vardı. Evler daha düzenli ve temizdi. Büyük evlerin tümünde Nahit (kesme) taşlardan yapılmış geniş bahçeli avlular, ince, zarif sütunlu ayvanlar, ahşap kapıları işlemeli yazlık, kışlık odalar vardı. Evlerin tümü havuzluydu…Taş işçiliğinin, ustalığının görkemini bu havuzlarda görmek mümkündü.Zaten Diyarbakır evlerinin görkemi içeridedir. Sokaktan fark edilemez güzellikleri. Asıl güzellik yapılardaki ustalık avluların içindedir. Yuvarlak, oymalı demir çivilerle süslü, kalın cevizden sokak kapısından avluya girince büyülenirdi insan. Fatih paşadaki evlerin çoğu böyleydi. Son yıllara kadar bu evler vardı. Bazı aç gözlüler bu evlerin altında hazine var diye tek tek yıkmaya başladı. Kuyuların içine iple adam sarkıtılarak bu kuyularda define Aramak isteyenler bile vardı. Yıktıkları yeri bir şey bulamayınca o şekilde yıkık virane halinde bıraktılar. Sonradan o Nahit taşları tek tek satmaya başladılar. Evlerin haricinde Mardin kapı mezarlığı karşısındaki gecekonduların çoğu, Surların taşları sökülerek ev yapıldığı da bilinmekte.Diyarbakır’daki bu yıkımın tek sebebi köylerden Diyarbakır’a göç eden köylülerdir. Hiçbir Diyarbakırlı, bırakın Nahit taşları sökmeye, duvarların sıvalarını bile gözleri gibi korur, her sene onları aslına göre onarırdı.