USD
00,00
EUR
00,00
USD/EUR
1,000
ALTIN
0.000,00
BİST
0.000,00

DİYARBAKIR’DA TELLALLI GÜNLER - (Fahrettin Kanat'ın Yazısı)

Diyarbakır’da başka dinlere ve başka din mensuplarına hoşgörü, cami duvarlarındaki padişah fermanlarında doruğa ulaşır…
Eskiden, padişah fermanları, vali buyrukları, yasaklar veya uyarılar kentteki büyük camilerin duvarlarında taşlara kazılır, hutbelerde okunur ya da cami önlerinde namaz saatlerinde MÜNADİLE (tellal) tarafından yüksek sesle halka duyurulurdu.
Bir zamanlar Diyarbakır’da yaşlı bir Abdullah dayı vardı. Evlerini, dükkanlarını, bağlarını ya da arsalarını satmak veya kiraya vermek isteyenler tellal Abdullah dayıya başvururlardı. Abdullah dayı, cemaat namazdan dağılacağı sırada Ulu cami’nin dış kapısının basamakları üzerinde durur, kiralık ya da saltık gayrimenkulü ballandıra ballandıra halka anlatırdı. Elinde tuttuğu anahtarları sallayarak müşteri çağıran Abdullah dayı daha sonra toplanan kalabalığı peşine takar, gayrimenkulün bulunduğu yere topluca gidilirdi…
Camiler tarihin her devirde halka ulaşmanın en kısa, en etkili yeri olmuştur. Osmanlı döneminde padişah fermanları, valilerin önemli duyuruları hep cami duvarlarına taş kitabeler halinde yerleştirilir böylece halka daha kolay ulaşılmış olurdu.
Ulu Cami duvarlarında bu türden önemli 3 hükümdar fermanı, ayrıca da zengin bir iş adamının duyurusu vardır.
Avcı Mehmet lakabı ile de ünlü Padişah IV. Mehmed’in Amid-de yaşayanlar arasında kaza ile suda boğulan, yanan, damlardan ve ağaçlardan düşerek ölenler yanında kiliseleri, rahipleri, göçebe aşiretleri vergiden muaf tutan 1683 tarihli fermanı ilginçtir.
İlk defa, Tarih Öğretmeni Fahrettin Kırzıoğlu tarafından okunan bu ferman, Rahmetli Gazeteci Sabri Şenci’nin Kara Amid dergisinin 15 Nisan 1953 tarihli 2’nci sayfasında yayınlandı.
Caminin Hanefiler bölümünün dış duvarında yer alan, insan hakları bakımından önemli gördüğümüz, 318 yıllık bu fermanda özetle şöyle deniliyor:
‘’….Evvela Bi kaza-Ullahü Taala, ateşte yana ve damdan ve ağaçtan düşenden ve suya gark olanda üşür ve hidmet namına bir şey alınmaya ve şehitlik akçası alınmaya…Cam olan (Cuma namazı kılanın) şehir ve kasabalarda Müselmanlar arasında hamr-ü arak bey-ü şira şurb olunmaya (Rakı ve şarap alınıp satılmaya ve içilmeye)… Kara ulustan (Göçebe Türkmen aşiretlerinden) pişkeş ve zahşre-beha namıyla akçeler ve çadır başına koyun ve kilim ve cacim ve keçeler alınmaya ve zımmi kethüdalığına kaftan-beha alınmaya ve Ve ispençiye 70 akçeden ziyade alınmaya ve mahallelerde tamir için malkoç akçesi ve çayır akçesi ve tarh parası ve bal ve yağ ve odun ve peynir behası ve koruk kalemmiyesi alınmaya ve menzil ve mahallelerde oda kirası ve ırgat ve meş’aleci akçesi ve ideynd (Ramazan ve Kurban Bayramlarında) cem eyledikleri saman ve seraba hasır-beha ve bulgur salyanesi ve buzhane masrafı ve bekçi ve tırpan ve bostan ırgaddiyesi ve PASKALYA AKÇESİ VE KİLİSALARDA SAKİN OLAN KEŞİŞLER VE RUHBANLARDAN CİZYE VE SAİR TEKALİF ALINMAYA, Bil cümle hilaf-i Şer ve HİLAFİ KANUN-Ü DEFTER ALINMAĞA RIZAY-İ Hümayunüm yoktur…’’
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ