<div><span><span><span><span>Diyarbakır, tarihte birçok medeniyete ev sahipliği yapan ve tarihi mekânlarıyla milyonlarca turistin ilgisini çeken bir kent. Çin seddinden sonra dünyanın en uzun bedeni olan Surlar, Sur içinde yer alan tarihi sokaklar ve farklı dini inançların yer aldığı tarihi ibadethaneler ile bezeli şehir yıllar içerisinde ihtişamından bir şey kaybetti. Korunmadığı veya zarar gördüğü için yok olan tarihi yapıların da bulunduğu kentte çok sayıda kilise restore edilmediği için kaderine terk edildi. Zarar görmeyen yapılar bütün tahribatlara rağmen ayakta kalmayı sürdürürken tarihi Sur bedenleri yerli ve yabancı turistlerinde yoğun ilgisini çekiyor.</span></span></span></span></div> <div><span><span><span><span>Geçtiğimiz yıl 500 binin üzerinden turistin geldiği şehirde merkez dışında ilçelerde yer alan tarihi yapılar da ilgi görüyor. Eğil’de baraj altında kalmasına rağmen ayakta kalan tarihi Eğil Kalesi, Silvan’da Hasuni Mağaraları, Zembilfroş Kalesi, Çınar yolunda bulunan Zerzavan Kalesi ve daha adını ekleyemediğimiz çok sayıda tarihi mekân bunlardan biri. Gelenin hayran kalarak gittiği şehir her şeye rağmen tarihi dokusu ve kültürünü korumaya devam ediyor. Tarihi derinliği fazla olan kentte yerli halkın en büyük talebi ise var olan yapıların korunması. Korunan yapılar ve restore ile birlikte var olan tarih geleceğe taşınabilir. </span></span></span></span></div> <div><span><span><span><span>Çok eski yıllara dayanan Diyarbakır’ın tarihine dair ise kısacak konuşmak ise mümkün. Diyarbakır şehri, farklı dönemlerde farklı isimlerle anılmıştır. MÖ 200'de Asur hükümdarı Adad-Nirari'ye ait bir kılıç kabzasında şehrin adı Amid ya da Amidi olarak geçmektedir. Roma ve Bizans kaynaklarında ise şehrin adının Amid, O'mid, Emit ve Amide şeklinde geçtiği görülmektedir.[2][11] 11. yüzyılda yöreye gelen Türkmenler de, şehirdeki yapılarda kullanılan siyah renkli taşlardan dolayı şehre "Kara Amid" demişlerdir. Müslüman Arapların egemenliği sırasında buraya yerleşen Bekr (بکر) kabilesinden dolayı Diyâru Bekr (ديار بكر, "Bekr kabilesinin yurdu") olarak kayıtlara geçmiştir. Şehrin kent merkezinde, MÖ 3000 civarında Hitit ve Hurri-Mittani egemenliği yaşanmıştır. MÖ 1260 yılına kadar süren bu egemenlikten sonra sırasıyla Asurlular, Aramiler, Urartular, İskitler, İran'daki Medler, yine Antik İran'daki Ahamenişler (Persler), Büyük İskender'in komutasındaki Makedonyalılar, Selevkoslar, Partlar, Ermeniler, Roma İmparatorluğu, Sasani İmparatorluğu ve Bizans İmparatorluğu şehre hâkim olmuşlardır. İslam'ın doğuşundan ve Peygamber Muhammed'in ölümünden sonra, Ömer döneminde İslam ordusu Diyarbakır'ı ve çevresini fethetmiş ve Halid bin Velid, Diyarbakır'a giren ilk Müslüman kumandan olmuştur. Diyarbakır böylece bir eyalet olarak İslam Devleti'ne bağlandı. Dört Halife Dönemi'nden sonra Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler ve Mervaniler bu kente sahip olmuşlardır. Selçuklu Türkleri, İnaloğulları ve Artukluların da egemenliğinden sonra, 12. yüzyılda kurulan Eyyûbîler Devleti ve 13. yüzyılda da Moğol istilaları sonucu Moğollar şehre sahip olmuşlardır. Akkoyunlular döneminde devlete başkentlik yapan şehir, daha sonra Şii Safevîler ve akabinde I. Selim döneminde Osmanlı İmparatorluğu'nun eline geçmiştir.</span></span></span></span></div>