Karacadağ’dan Dicle nehri kıyılarına kadar akıp buradaki vadiye göre şekil almış yaklaşık 60 metre kalınlığındaki bazalt lav tabakasından oluşmuş kaya üzerinde, havadan bakıldığında bir kalkan balığı görünümünde inşa edilmiş olan Diyarbakır surlarının her bir köşesinin, her bir burcunun, her bir kitabesinin ayrı bir öyküsü, ayrı bir efsanesi vardır.Surlar için en yaygın olarak söylenen şudur;“Diyarbakır ve Harput kalelerinin yapımına iki kardeş tarafından aynı gün başlanmış ve aynı günde tamamlanmıştır. Diyarbakır Kalesi’nin harcı yumurta akı ile, Harput Kalesi’nin harcı da sütle karılmış. Her iki kardeş de kendi kalelerinin dünya durdukça yıkılmayacağını iddia etmişler. Ölümsüzlük şerbeti içmiş olan bu iki usta kardeş kalelerin yapımı bittiği gün derin uykuya dalmışlar. Her yüz yılda bir uyanıp yaptıkları kalelerin durumuna bakarlarmış. Yöre halkı, bu iki kale yıkıldığında iki usta kardeşin bir daha uyanmayacaklarını ve kıyametin kopacağına inanırlardı.’’Bir diğer efsanede; “Çok çok eski yıllarda bir grup savaşçı Amazon kadını o zamanki adı Tıger yani Kaplan olan kutsal nehir Dicle kıyılarını kendilerine mesken tutmuşlar. Bir kolunun Cennet’ten çıktığına inanılan Dicle’nin kutsal suları ile sürekli yıkanan bu savaşçı kadınlar hem güzelliklerini koruyor, hem de güçleri tazeleniyormuş. Gittikçe çoğalan ve güçlenen Amazon’ların kraliçesi Dicle’nin yukarılarındaki kayalıklar üzerine bir kent inşa etmeye başlamış ve etrafını da kalın surlarla çevirmiş. Böylece kurulan kente Diyar-i Bikr yani bakireler kenti adı verilmiş.”Evliya Çelebi ise bunu başka türlü anlatır.‘’Yunus Nebi, Musul halkının isyanına kızarak kentin harab olması için dua ettikten sonra burayı terk ederek Dicle kıyılarına gelmiş, bu sırada ‘’Amalak kızlarından, yıldız kadar güzel ve temiz bir kadın’’ bu yörenin hükümdarı imiş. Kadın hükümdar ve ahalinin itirazsız imana gelmelerinden hoşnut olan Yunus Nebi, ‘’İliniz mamur, halkınız daima sevinçli, çocuklarınız asil ve olgun olalar’’ diye dua etmiş. Sonra da hükümdara kentin etrafını siyah granit taşlarla çevirmesini söylemiş. Yunus Peygamber şimdiki fiskayası mağarasında tam 7 yıl oturmuş. Surlar Yunus Peygamberin hayır duası ile yapıldığı için tarihin hiçbir döneminde saldırı ile fethedilmemiş. Kale ancak, içindeki halkın rızası ve kapıları açması sonucu el değiştirmiş.’’