İlginç bir fonetiği var Diyarbakır ağzının.Günümüzde resmi dile dönüşen İstanbul Lehçesi değil dahil, hiçbir yöre dili bu kadar zengin, bu kadar değişken anlamlı sözcüklerle dolu değil. Bazı yörelerin dili İstanbul lehçesinin kırılması sonucu oluşuyorken Diyarbakır lehçesin yer alan sözcüklerin çoğu özel’dir. Bu özellikler Arapçada, Fransızcada, Türkmencede ve Kafkas dillerinde benzerleri olan ancak alfabemizde bulunmayan özel seslerle ortaya çıkar. Bu itibarla, sesli ve sessiz harflerin söyleminde farklılık gösterir. Büyük ve küçük ses uyumları İstanbul lehçesine göre daha bir kökleşmiştirDiyarbakır ağzında bazı sesler genizden çıkarılır. Bu sesler, Fransızcada çokça kullanılan Aksantegülü (‘) harflerle Arapçadaki ve Türkmencedeki (Ayın, Ha, Hı) seslerine benzerlik gösterir. Ancak tam olarak bu sesler olduğunu da söylemek mümkün değil. Çünkü Diyarbakır ağzında bu harfler genizden daha bir özel çıkar.İstanbul lehçesinde GİDELİM, Diyarbakır lehçesinde GİDAKH olur.İstanbul lehçesinde GİDİYORUM, Diyarbakır lehçesinde GİDİYEM olur.İstanbul lehçesinde AYNA, Diyarbakır ağzında AYNA olur. (A) (ayın) gibi okunur.Ayrıca bazı sözcüklerde harfler değişir. Yerini özel, değişik harflere bırakır.Size sunduğumuz bu sözlükte bazı isim ve ifadelerde Diyarbakır Ağzında olan ancak, Arapçadaki (HA ve HI) harflerine benzer sesler çıkaran sözcüklerdeki harflerin karşılığını (KH) olarak, Arapçadaki Ayın harfinin karşılığını da (A) ile gösterir.Örnekler; Gitmek: Getmakh- Kalmak: Kalmakh- Asker: Asker- Amele: Amele- Ayva: Heyva- Bakır: Pakır.Türkçedeki K harfi de Diyarbakır lehçesinde çok değişken okunur. Bazı sözcüklerde ince okunurken (Kelek, Keftor, Küççe, kepir…) çoğunda ise kalınlaşır (Keyim, Kastal, Kurre… gibi)Kuşkusuz Diyarbakır ağzı da son yıllarda olagelen göçlerle değişti. Daha doğrusu kaybolmaya yüz tuttu. Ayrıca da okulların çoğalması, öğrencilerin evlerde, çarşıda, pazarda okul ağzı ile konuşmayı yeğlemeleri, dahası; Öğrencilerin büyük bir bölümünün kent dışında yıllarca eğitim görmeleri sonucu Diyarbakır lehçesi artık unutulmaya başlandı. Günümüzde çok az sayıda Diyarbakırlının evinde, yaşı 50’nin- 60’ın üzerinde olanlar tarafından konuşulabiliyor ancak. Yeni kuşak bu lehçeyi sadece tatlı bir Mizah gibi algılıyor ne yazık ki.Aslında bu tür yöresel diller kaybolmamalı. Çünkü lehçelerde tarihsel sürece ışık tutan öğeler vardır. Etimologlar yöresel lehçeler ve isimler sayesinde geçmişi belgelemeye uğraşırlar. Hem yöresel diller, lehçeler hem de yöresel isimler korunmalı ve yaşatılmalıdır.Yıllardır, radyolarımızda, televizyonlarımızda, gazino ve tiyatro sahnelerinde, hayatında Diyarbakır’ı, Güneydoğu Doğuyu görmemiş sözüm ona sanatçılar parodilerinde, skeçlerinde, filmlerde yöresel dilleri, özellikle de Diyarbakır ağzını alay konusu edip kendilerine malzeme yaparlar. Dilleri dönmeden, telaffuz ettikleri yanlış seslere güya halkı güldürmeye çalışırlar. Bunu yaparken aslında kendilerinin gülünç duruma düştüklerini fark etmezler.Söz buraya gelmişken hiçbir sanat değeri olmayan bu çirkinliklerin yaratıcılarına seslenmek istiyorum.:‘’Bayanlar, baylar, gelin sanat yaptığınızı sandığınız bu çirkinliklere alet olmayın. Anadolu, hele de Doğu ve Güneydoğudaki lehçeler alay konusu olmaya değil araştırılması gereken değerlerdir. Bunlar, sizin, bizim herkesin geçmişidir. Ve siz aslında geçmişinizle alay ettiğinizin farkında değilsiniz… Biraz, düşünseniz, dil ve imla kurallarına uygun, gerçek ve SAF Türkçenin Doğuda ve Güneydoğuda olduğunu anlayacaksınız… Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim; Halk yaptığınız ‘’güya’’ esprilere değil, düştüğünüz gülünç duruma gülüyor. Bunu da böyle bilesiniz..’’