USD
00,00
EUR
00,00
USD/EUR
1,000
ALTIN
0.000,00
BİST
0.000,00

BU AKŞAM VELADET KANDİLİ!..

İLK SÖZ

VELADET

Bu gece teşrif etti dünyamıza peygamber,

On sekiz bin aleme “rahmet” indirdi gökler!..

MM

GÖZLÜYORUM

BU AKŞAM VELADET KANDİLİ!..

MEVLÜT MERGEN AMİDİ

Bütün “kutsal” gün ve geceler “miladi” takvimle ilan edilse de hicri takvimle belirlenir, nitekim bu akşam hicri takvime göre “Veladet” kandilidir.

Alemlere rahmet olarak gönderilen şanı yüce peygamberimizin (s.a.v.) dünyaya teşrif ettikleri bu gece aynı zamanda ilk kandil “Veladet kandili” kutlu olsun, gönüller O’nun sevgisiyle dolsun, yürünecek yol O’nun ayak izleri üzerinde olsun, olsun ki o iz, üzerinde yürüyenleri cennetlere götürsün…

O’nu, bu gece dünyamızı teşrif eden sevgili peygamberimizi  (s.a.v.) şiirleriyle karşılayan o kadar çok şair var ki, o kadar çok “mevlid-i nebeviler” var ki bunlardan biridir merhum  “Süleyman Çelebi”  yazdığı mevlidinde şu mısralarıyla onu karşılamaya çalışır:

Bu gelen, ilm-i ledün sultanıdır,

Bu gelen tevhid ü irfan kanidir.

Bu gelen aşkına devreyler felek,

Yüzüne müştakdır ins ü melek.

Bu gice ol gecedir kim ol şerif,

Nur ile alemleri eyler latif.

Bu gice ol dünyayı cennet kılur,

Bu gice eşyaya Hak rahmet kılur.

 

Bu gice ferhan olur erbab-ı dil,

Bu giceye can virür ashab-ı dil.

Rahmeten lil alemindir Mustafa,

Hem şefiu’l-müznibindir Mustafa..

Diyarbekir’liler “mevlid ayı” derlerdi bu ay geldiğinde, ev var mı idi ki bu ay geldiğinde “mevlid” okunmamış, okutulmamış olsun, yakın zamana kadar mahalle hocaları çocuklara önce yüce kitabımızı okutur, ondan sonra “mızraklı ilm-ü hal” okuturdu ki çocuk dininin cahili olmasın, guslü, abdesti, farzları, sünnetleri öğrenmiş olsun.

“Mızraklı” ilmihalden sonra “mevlid” okutulurdu, o zamanlar “Refet” mevlidi  de öğretilirdi, bu mevlid Diyarbekir’li bir alim/şair tarafından yazılmış bir mevlid idi, yine Diyarbekir’li alim/şairler tarafından yazılmış iki mevlid dahi vardı, Diyarbekir  ve mülhakatında böylesine bir peygamber saygı ve sevgisi yaşanırdı, aynı sevgi ve saygı bugün de yaşanıyor, sadece değişen şartlar bu kültürü o günlerdeki gibi aksettirmiyor.

“Mevlidhan”  deniyordu “mevlid” okuyanlara, bizim yetiştiğimiz ve dinlediklerimizdi Celal Güzelses, Recep Peker, Hafız Tarık Çıkıntaş, Hafız Celal Sevimli ve isimlerini hatırlayamadığımız Ulu Camideki müezzinler.

Mevlid okumak, bu aya münhasır değildi, her vesile ile okutulurdu, özellikle düğünlerde “Velime” yemeğinden önce, Hacca gidiş ve dönüşlerinde, sünnet merasimlerinde, hatta yeni eve taşındığında bile mevlid okutulurdu,  öncesinde kurban kesilir ve davetlilere mutlaka yemek yedirilirdi.

Ve yine mutlaka yemek ziyafetlerinde “fakirler” bulunsun istenirdi, çünkü fakirlerin oturmadığı bir sofra “rahatsızlık” verirdi Diyarbekir’lilere, böylesine bir kültür zenginliği yaşanırdı.

İlkbahar mevsiminde evlerde yetişen güllerin yapraklarından “gül suyu” çıkarılırdı ki mevlid okunduğunda davetlilere ikram etmek için, yine evlerde mutlaka “mevlid takımları” bulunurdu, genç kızların çeyizleri arasında olmazsa olmaz olan  o takımlarla sunulurdu gül şerbeti, mevlid okunurken “hoş koku” versin diye “buhur” yakılırdı ki mevlid takımının içinde vardı “buhurdanlık”

Hatıralara dokunmadan sürdüremiyorum söyleşimizi, bir bayram sabahı Ulu Camide müftü efendi kürsüde vaaz veriyor, renkli kişiliğiyle herkesin tanıdığı “Sofu Galip Gülderen” elinde koca bir kürek ve içinden çıkan dumanın bütün camiyi kapladığı “buhur” kokusuyla da camiyi kaplamış, ancak müftü efendi sofu Galib’e: “sofu söndür şu buhuru, konuşamıyorum” demek durumunda kalmıştı.

Zamanın akışı içinde değişti bu kültür zenginliğimiz, mesela vefat edenler için “mevlid” değil, Kuran-ı Kerim hatmi okutulurdu, şimdi taziyenin üçüncü gününde mevlid okutmak “farz” imiş gibi kabulleniliyor ve vefat edene yapılması gereken “son görev” kabul ediliyor mevlidini okutmak, coronavirüs sebebiyle sanrım artık bu görev de “ifa” edilemiyor.

Önceleri her şeye ulaştırmak adına  radyoda okunmaya başlanan mevlid, günümüzde hem radyolarda ve hem de televizyonlarda okunuyor, bu durum “gelenekleşti” ve sanki “toplu ibadet” şeklini aldı.

“Mevlid ayında dünyaya gelen erkek çocuklarına “mevlüt” kız çocuklarına “mevlüde” adı verilirdi ki bizim ismimiz mevlid ayında dünyaya geldiğimiz için  böylece “Mevlüt” olarak kayıtlara geçirilmiş, kız kardeşime de “mevlüde” adı verildiğini yeri geldiği için belirtmeliyim “geleneklerin” yaşatıldığı bir şehirde yaşamış olmanın mutluğunu yaşadığımızı da belirtmeliyiz.

Sevgili okurlarımızın mübarek “veladet kandilini tebrik eder, bu gecenin bütün İslam alemine ve dolayısıyla dünyamıza “barış” vesilesi olmasını dilerken dünyanın çeşitli yerlerinde dökülen masum İslam kanının son bulmasını Rabbimizden dua ve niyaz ederiz.

Yine Mevlid’e dönelim: “rebiul evvel ayın nicesi/gice isneyn gicesi” böyle bir gecede dünyamızı şereflendiren o şanı yüce peygamber hürmetine  Allah’ım! şu “coronavirüs” musibetini hayra tebdil eyle  duasını da unutmayalım.

O zamanlar kitapçı olarak yalnız “Kısmet Kitabevi”  vardı, başta  Kur’an-ı Kerim olmak üzere ilmihal, mevlid ve diğer dini kitaplar buradan temin edilirdi,eğer bir dini kitap alınacaksa “fiyatı ne kadar?” denmezdi de “hediyesi ne kadar?” denirdi.

Bu arada “Kemal Acet’i” rahmetle yad ediyoruz, o hem kitapçıydı, hem de “mühür” kazırdı, imza atmasını bilmeyenlerin isimlerinin yazıldığı mühürler resmi evraklarda geçerli sayılırdı, bir de Diyarbekir için “devr-i daim cetveli”  hep onda bulunurdu, bu cetvel asırlarca kullanılabilirdi.

Unutma: maske-mesafe ve dua.

Selam ve dua ile.
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ