USD
00,00
EUR
00,00
USD/EUR
1,000
ALTIN
0.000,00
BİST
0.000,00

BİTMEYEN SENFONİ: PAHALILIK!.. - (Mevlüt Mergen'in Yazısı)

KÜÇE BAŞI

Aslında “pahalılık” virüs gibidir, “tuzu kuru” olanlar hariç aynı zamanda  “bulaşıcıdır”  üstelik “koruyucu” aşısı da yoktur, sormak gerek şöyle demeye mi getiriyor bu virüs lisan-ı haliyle: “ya bu deveyi güdersin, ya eti, şekeri, peyniri, sebze meyveyi pahalı yersin, ya da bu alemden göçersin”

Bir zamanlar ki o zamanlar cihan harbinin olduğu zamanlardır, şeker Rusya’dan geldiği için pahalıdır, canına tak etmiş çayı şekerle ve misafirle birlikte içenlerin, şekerin fiyatı artmaya devam ettiği için bir yere kadar tahammül edilmiş ve o bir yere gelindiğinde şöyle denmiş: “şeker çıktı kırka, misafir gel korka, korka”

Sonra tahammül sınırları aşmış, çünkü artık şeker ele geçmiyor, çok pahalılanmış, şu şekilde değiştirilmiş şeker ve misafir ilişkisi: “şeker çıktı yüze, misafir gelme bize” ancak şeker pahalı olsa da çay tiryakiliği önlenememiş ve “kıtlama çay” içme kültürü Vandan, Bitlis’ten, Muş’tan bütün doğu Anadolu’ya yayılırken ayrı bir formül bulunmuş “çay kuru üzümle çok daha lezzetli”

Geldiğimiz bu günler bize o  günlerin geride kaldığını söylüyor,  kuru üzüm de pahalı olduğu için çayı “şekersiz içme” alışkanlığı yayılıyor, hatıralarımızın arasındadır, bir zamanların CHP Genel Sekreteri “Kasım Gülek’in” Ulu cami önündeki parkın kameriyesinde otururken çayı “kıtlama” içtiği..

Ekranlarda görüyoruz, pazarlarda bazı sebzelerin “tane ile satıldığını, dört tane domates, üç tane patlıcan, biber vs. hele “yeşillik” denilenler ne kadar pahalı, düşünmek gerek bir deste maydanoz on lira, Diyarbekir’de sebzeciler müşterilerine “yeşillik” kabilinden olan her şeyi ücretsiz verirlerdi.

Yumurta yoktu Diyarbekir’in kahvaltı sofralarında, gerçi yumurta bilinmez değildi, şöyle denirdi dile getirmek adına: “inanma yaza kışa, hatta kırmızı yumurta  pişe, kırmızı yumurta “tokuşturulunca” kumar olduğu söylendi ve kaynatılmaz oldu kırmızı soğan kabuğu ile  kuşhanelerde..

O zamanlar yumurta “ticaret malı” gibi görülmezdi, nihayet yumurta idi, ticareti ne olacaktı ki? Hanımlar bir araya geldiklerinde aralarına katılan yabancı bir hanımı gördüklerinde sorarlarmış: “bu tazenin kocası ne iş yapıyor?” diye,  hafifseme olarak şöyle cevap alırlarmış: “yumurta tüccarıdır”

O günlerde hafife alınan yumurta bugünlerde “temel” gıda maddesi olarak kabul ediliyor ve tüccarları “holdingleşmiş” ayrıca “gezen tavuk” yumurtası çok daha pahalı, biz yumurtayı “buğday pazarına gittiğimizde köylüden alırdık, hem de samanların arasından “seçerek” tavuk ve hindilerin bile satıldığı buğday pazarı şimdiki çarşıyi şevitinin içinde idi.

Devran değişti, her şey değişti, gıdalar değişti, hatta insanlar da değişti, “yapay” gıda ile beslenir duruma geldi insanlar, o yüzden “doğal” olan gıda maddelerini almak istiyor, lakin bulabilirse, ya da parası yeterli olursa alabiliyor..

Pahalılık böylece bitmeyen bir “senfoni” olarak kulakları tırmalıyor, keseleri zorluyor, lüks salonlardaki senfonilerin benzeri olmasa da  mutfaklardaki sesi ile  çarpacak duvarları bulabiliyor..

Berhudar olasınız, ömrünüze bereket sevgili okurlarım.

 ŞİİR

GÜN

Son güne doğru gider her doğan yeni günüm,

Seherlerde ruhum şen, guruplarda üzgünüm.

 

Ezel günü yoldaydı, ebede giden kervan,

Dönmekten yorulmadı insanı yoran devran.

 

Ruhu kimse bilemez, canda olan bir katre,

Aslına döner insan, ceset girince kabre.

 

Ebediyet gününü haber veriyor bugün,

O gün ya bitmez sevinç, ya da sonsuzca hüzün.

 

Kuş terk etti kafesi kaçırdık elimizden,

Ya gelir, ya da gelmez, yarın uzaktır bizden.

 

Öyle ise gün bugün, henüz gece olmadan,

Yürüyüp yol alalım, güneş zeval bulmadan.

 

Karanlık çökünce ufka, güneşe özlem başlar,

Ağlar gaflet ehline, denizler dağlar, taşlar.

 

Kim bilir belki bugün, şairin son günüdür,

Seherler sevincidir, guruplar hüzünüdür!..

MEVLÜT MERGEN AMİDİ

Diyarbekir, 26.06.2002

 
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ