USD
00,00
EUR
00,00
USD/EUR
1,000
ALTIN
0.000,00
BİST
0.000,00

BİR ŞİİRİN YORUMU!.. - (Mevlüt Mergen'in Yazısı)

KÜÇE BAŞI

“Övünmek gibi olmasın” kabilinden söze başlayacak olursak, biz Diyarbekir’de yaşarken “Diyarbekir’i” yaşadık, yaşayışımızı on yedi yıldan beridir yerel gazetelerdeki yazılarımıza, kitaplarımıza, radyo sohbetlerimize, şiirlerimize, bizimle yapılan röportajlara yansıtmaya çalıştık, (istisnalar hariç)  hiç kimseden “teşekkür” beklemedik ve almadık.

Geldiğimiz bu noktada yine de “mutluyuz” diyebiliyoruz, çünkü Diyarbekir’liler bizden takdir ve teşekkürlerini esirgemediler, bir misal verecek olursak bizim “bibinin Diyarbekir feryadı”  kitabımızı defalarca, en az dört defa okuyan kadirşinas Diyarbekir’liler gördük.

Nitekim, şiirlerimizde öyle,  (DİTAV)’ın bir zamanlar İstanbul’da düzenlediği bir programda: “O AKREP KORKULU ANLAR İÇİNDE” şiirimiz okunurken büyük bir coşku ve heyecan uyandırdığını dostumuz prof. Dr. Recep Işık’tan  duyduk.

Benzer daha birçok şiirimiz ve yazımız var bu şehri terennüm eden, sözünü ettiğimiz mutluluğumuzu dile getirmek için bunları yazdık, yoksa kimseden takdir ve teşekkür beklemediğimizi yineleyelim:

AKREP KORKULU ANLAR İÇİNDE

Bir seni özledim bir de eyvanı,

Geçmişte gördüğüm günler içinde.

Kalbimde sakladım tüm hatıranı,

En güzel son oldun “sonlar”  içinde..

 

Taşları eyvanın iki renktendi,

Süsleri çiçek ve kireçtendi,

Meliste okurdu bir hoca’fendi,

Mübarek geceler günler içinde.

 

Köşede dururdu kulplu habene,

Hamravat sunardı seven sevene,

Hani “kara höbür” nerde “çedene?”

Biz tattık lezzeti bunlar içinde.

 

Keserdik karpuzu her sıcak mevsim,

Kavuna iltifat etmeyen kim,

Eyvana sererdik çok renkli cicim,

Rahatça uyurduk yünler içinde.

 

Küçede satardı naneyi “Alo”,

Türküyle karışık bağırırdı o,

Çermik sakızını “kör topal Seyfo”,

Satardı hamamlar hanlar içinde.

 

Eski alıp satan bir “moşe” vardı,

Torbası içinde boş şişe vardı,

Eyvanımız geniş, küçemiz dardı,

“Kortik” oynardık kumlar içinde.

 

Eyvanın kenarı bir dizi saksı,

Severdik aluce, şeftali has’ı,

Güzelses silerdi kulaktan pası,

Sevgili olurduk canlar içinde.

 

Coşkuyla tutardık Dicle Yıldız’ı,

Renkler yeşil beyaz, sarı kırmızı,

Merhali, dingil hava, leylek havuzu,

Yüzerdik peştamal donlar içinde.

 

“Molla Halil” dahi Cami kebirde,

Saygıya dururduk görürsek nerde,

Teravih kılardık yazın içerde,

Yazları havuşta terler içinde.

 

“Hatun kastalıyla”  gavur meydanı,

Tarihe karıştı şehrin eyvanı,

Bir özel mühürdü şarkın çıbanı,

Amid’e sevdalı tenler içinde.

 

“Deli Ferho” dahi fala bakardı,

Anzele, Arbedaş suyun akardı,

Bir doktor hanımı çalım satardı,

Güzellik, zarafet şanlar içinde.

 

O günler bir daha geri gelir mi,

Acılar tatlıya dönebilir mi,

Bu zevk ve aşkla yaşanabilir mi,

Çok katlı siteler, evler içinde.

 

Bir küçük kilise, bir Meryem ana,

Süryani cemaat hayrandı ona,

Birlikte girince biz Ramazan’a,

Ermeni saygısı çanlar içinde.

 

İsterim “dayı” burda olasın,

Kengerin tadını tekrar alasın,

Lebeni aşına kaşık çalasın,

O akrep korkulu anlar içinde.

MEVLÜT MERGEN AMİDİ

31.03.1989 – Diyarbekir

Not: Eyvan dergisinin 4. Sayısında Mayıs 1989’da bu şiir yayınlanmıştır

Şiirin yorumuna gelince; yaşanmış bir zamanı ve o zaman içinde yaşayanları anlatır.

Kadim dost, önce bütün yeğenleri ve hemen herkes tarafından “dayı” lakabıyla bilinen Merhum Yusuf Kenan Örücü bu şehirden göç edenlerin sanki sonuncusu olmuştu, bu şiir ona ithaf için yazıldı.

“Beğenilmekte” nefsimize pay biçmedik, çünkü profesyonel değil ruhumuz “amatördür ”heyecan ve beğeni amatörlüktedir, siz bakmayın profesyonellerin dünyasına, onlar para için atarlar adımlarını, para için “goool” dedirtirler  taraftarlarına,  para için yazarlar günlük yazılarını, para için imzalarlar kitaplarını, misalleri çoğaltmak mümkün ancak gereksiz çünkü “meramımız” anlaşılsın yeter..

“Emekli” maaşımızla geçinmek durumunda olmamıza rağmen, kitaplarımızdan hiç dünyalık beklemedik, çoğunu  eşe, dosta “hediye” olarak imzaladık, “kiracısı” olduğumuz şu dünyadan öte aleme bir gün taşınacağımızın inancı içinde “güzel bir isim bırakmak” niyetiyle yazdık, yazarken de yazdığımız gazetenin patronunun borusunu öttürmek için değil Diyarbekir için yazdık, yani kalemimizin özgürlüğünü hep koruduk..

“Hiçbir gün şu konuyu yaz” diye “talimat” almadık, “şu siyasi partiye destek ver” dedirtmedik kendimize, dünyaya ve onun nadide bir parçası olan Diyarbekir’e kendi penceremizden baktık.

“Dervişin fikri neyse zikri de odur” derler ya biz derviş olmasak da kendi fikrimizi zikrimiz şeklinde yansıttık gördüklerimize, herkesin gördüğünü görmek zorunda olmadığımız için “özgür” kaldık.

Böylesi bir “hasletimiz” olduğu için yazdıklarımızı hangi yerel gazeteye gönderdi isek yayınlandığını gördük, dünyada ebedi kalacağımız  “garanti” olmadığı için değiştirdik bazı zamanlarda yazdığımız gazeteleri.

Şu günlerde tekrar yazmaya başladığımız “Öz Diyarbakır” gazetesinin sahibi ve çalışanları bizim gönül dostumuz, bu sözleri söylerken kendimizi “ifade etmek” gibi bir gayretimiz var.

Berhudar olasınızı ömrünüze bereket sevgili okurlarım.
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ