Diyarbakır’ın en kalabalık mahallesi Alipaşa Mahallesi.Gelenek ve göreneklerine fazlaca bağlı insanların yaşadığı yoksul, ama renkli bir yerdi Alipaşa Mahallesi.Diyarbakır’ın kadınlı, erkekli kavgaların eksik olmadığı Mardinkapı gibi, Urfakapı gibi, hırçın semtlerden biriydi. Kaçakçısı, Kabadayısı, kavgacısı boldu. Sokaklarında her gün çocuk yada kadın kavgası eksik olmazdı.Gündüz başlayan çocuk ve kadın kavgaları, akşamları erkeklerin işten eve dönmeleriyle büyüyüp arbedeye dönüşürdü. Kabadayılık, kavgacılık Doğal bir yaşam biçimiydi.Ama yinede hoştu Alipaşa…Çeşitli insanların harman olduğu bir yerdi. Liceli, Mardinli, Siirtli, Gercüşlü, Derikli, Urfalı, Siverekli, dahası; Rus işgali sırasında evlerinden köylerinden göçmüş Vanlılar, Bitlisliler, Muşlular (Bunlara muhacir derdik). Sonra; İran’dan gelme Acemler, Musul’dan, Kerkük’ten gelen Türkmenler, Çerkezler, Şam’dan Sudan’dan, Yemen’den gelme zenciler ve Araplar. Afganistanlı ve Bulgaristanlı göçmenler, çeşit mezheplere mensup Hıristiyanlar, Yahudiler, Yezidiler…O yılların o zor koşullarında güven içinde yaşamak, ticaret yapmak, kendini saydırmak kolay değildi. Cehaletten de kaynaklanan bir dürtü ile bazı aileler kendilerini saydırmanın(!) kestirme yolunu kabadayılıkta, kavgacılıkta hırçınlıkta bulmuştu.Kabadayılık ve kavgacılık sayesinde kendilerini güvende sayıyorlardı. Böylesi ailelerle kimse kolay kolay dalaşmazdı…Evlerde başlardı kavgacılık.Evin erkekleri minderlere bağdaş kurup sigaralarını tüttürürken çocukları güreştirir, kavga ettirir, çocukların bir birini ağlatıncaya kadar dalaşmasını zevkle(!) izlerlerdi. Çocuklar bir birini hırpalayıp ağlayınca da kızar, kan-ter içinde kalmış çocukları döverlerdi.Evlerde erkek çocuklara hep mahalledeki akranlarını dövebilecekleri telkin edilirdi…İşte okumamışlık ve cehaletin o dönemde getirdikleri. Küçük yaşta çocukları kavgaya alıştıran bu insanların yetiştirdiği çocuklar, gençlik çağlarına geldikleri zaman sonları ya Mezar, ya da cezaevi olmuş.