Bir dizi temaslarda bulunmak üzere Konya’ya giden HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, TV 42’nin canlı yayın konuğu olarak gündeme dair önemli değerlendirmelerde bulundu.
Ülkede ki birçok gündem maddesini değerlendiren Yapıcıoğlu, kayyum uygulamaları ve yeni doğan çetesi ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
“Bize göre doğru olan yöntem; kayyum yerine Belediye Meclisi’nin kendi arasından birisini başkan vekili olarak seçmesidir”
Yapıcıoğlu kayyum uygulamasıyla ilgili, “Şu anda kanunda şöyle bir şey var; eğer bir Belediye Başkanı görevden el çektirilirse ve bu el çektirme nedeni terörle bağlantılıysa bu il belediyelerine İçişleri Bakanlığı tarafından, ilçe belediyelerine de Valiler tarafından görevlendirme yapılacağı kanuni düzenleme olarak geçti. Daha önceki durum ise şuydu; Belediye Başkanı görevden el çektirirse ya da görevden ayrılırsa Belediye Meclisi kendi arasından birisini başkan vekili olarak seçer. Bize göre doğru olan yöntem buydu. Fakat hükümetin şöyle bir savunması, şöyle bir açıklaması var; ‘Eğer Belediye Meclisi'nden birisi oraya seçilirse yine aynı sistem devam edecek. Niçin biz bunları görevden uzaklaştırıyoruz. İşte teröre kaynak aktarıyorlar.’ Fakat şunu da görmek gerekiyor, bu kişilerle ilgili yapılan soruşturmaların hiçbir tanesi terör örgütüne kaynak aktarmaktan dolayı değil. Farklı bazı gerekçelerle, terör örgütü üyesi olmakla suçlanıyor ya da terör örgütünün propagandasını yapmakla suçlanıyor. Tamam, bu kanundaki tarife uygun. Bunlar görevden el çektirince İçişleri Bakanlığının devreye girip oraya görevlendirme yapması kanuna uygun ama biz diyoruz ki madem o kişiler seçimle o makama geliyorlar ama o makamın gereği olmayan bazı şeyler yaptıkları iddia ediliyor, yargılanıyor ve belki de mahkum oluyorlar. Öyleyse yine o belediyenin seçilmiş bir meclisi var. Onlar kendi aralarından birisini seçebilir. İlla Ankara'dan bir görevlendirme yapmak gerekmiyor. Bize göre doğru olan budur.” dedi.
“Yargılanan birilerini ısrarla aday yapmak da ayrıca üzerinde konuşulması ve tartışılması gereken bir şey”
Kayyum görevlendirmesi yapılınca seçilmiş olan belediye meclis üyelerinin de fiilen işlevsiz kaldığını belirten Yapıcıoğlu, kayyum uygulamasını ve hakkında yargılama kararı olanlarında aday gösterilmesini doğru bulmadıklarını belirterek şunları kaydetti:
“Kayyum uygulamasıyla sadece Belediye Başkanı görevden el çektirilmiş olmuyor. Bütün bir Belediye Meclis Üyesi, farklı farklı partilerden oraya seçilen kişiler de aynı zamanda belediye meclis üyeliğini fiilen yapamaz duruma geliyorlar. Oturup bunu yeniden Meclis’te konuşmak, tartışmak lazım. Bir de işin tartışılan taraflarından bir tanesi de şu, niçin bu kişiler seçime girdiği zaman bunların adaylığına bir şey demediniz de Belediye Başkanı seçildikten sonra bunları görevden alıyorsunuz? Şimdi bu kişilerle ilgili, en azından önemli bir kısmıyla ilgili soruşturmaların seçimlerden önce başladığı, hatta davaların seçimlerden önce açıldığı anlaşılıyor. Öteki taraf da bu sefer şunu soruyor, hakkında bu dava yürürken siz niye bunu aday yaptınız? Peki, adaylığı niye kabul ettiniz? Kanun açık, eğer birisi yargılanırken siz bunun adaylığına da engel olursanız o zaman kesin olarak seçme ve seçilme özgürlüğüne de bir engel koymuş olursunuz.
En temel prensiplerden birisi şudur; hiç kimseye suçluluğu hükmen bir mahkeme kararıyla sabit oluncaya kadar suçlu muamelesi yapılamaz. Yani birisi yargılanıyor diye onun illa mahkum olacağı sonucunu çıkarmak mümkün değil. Belki beraat edecek. Dolayısıyla beraat etmesi de mahkum olması kadar ihtimal dahilinde olan birisine ‘sen yargılıyorsun o yüzden aday olamazsın’ demek doğru değil. O belki bugünkü uygulamadan daha da yanlış bir uygulama olur. Yargılanan ve ceza alma ihtimali olan birilerini ısrarla aday yapmak da ayrıca üzerinde konuşulması ve tartışılması gereken bir şey. Elbette o kişinin aday olmaya hakkı vardır ama eğer gerginlik istenmiyorsa, bu konuda belki hakkında yargılama olmayan birilerini aday göstermek daha doğru bir yol ve yöntem olabilir. Tabii o partilerin yerine geçerek onlar adına karar alacak pozisyonda değiliz. Bu onların tercihi ama olan şey şu sonuç itibariyle bu bir gerginlik doğuruyor. Bizim gerginlikten, şiddette kaçınmamız gerekir. Sorunlarımızı oturup konuşarak halletmemiz gerekir.”
“İnsanların ölümüne neden olabilecek nitelikte para kazanma hırsıyla yanlış yollara sapmak kötünün kötüsüdür”
‘Bebek Katilleri Çetesi’ ile ilgili “Nereden bakarsanız bakın bu, insanı insanlığından utandıracak bir şey.” ifadelerini kullanarak doktor ya da sağlık çalışanlarının kamuoyuna yansıyan insanlık dışı suçlarını hatırlatan Yapıcıoğlu, “Birilerinin insan sağlığıyla oynayarak para kazanmaya çalışması yani insanı sağlığına kavuşturmayı sadece bir ticari faaliyet olarak görmek kötü ama insan sağlığını bozacak hatta bazılarının ölümüne neden olabilecek nitelikte para kazanma hırsıyla yanlış yollara sapmak kötünün kötüsüdür. Duruşmanın ilk günü ben de gittim duruşmayı takip etmeye çalıştım. Çok daha vahim iddialar var. Acaba işin içinde başka şeyler var mı? Mesela o bebeklerin üzerinde tıbbi deneyler yapılmış mıdır, bilemiyoruz. Bu usulsüz işlemlerden dolayı ölen yavrularımızın sayısı daha fazla mıdır ya da sadece bebek değil yetişkinler üzerinde de nasıl bazı kötü muameleler yapılmış? Onları bilmiyoruz.” dedi.
“Allah korkusunu kalplere yerleştirmemiz gerekir”
Son dönemde istismar ve şiddete uğrayıp katledilen çocuk ve bebekleri hatırlatan Yapıcıoğlu, “Bu yavruları katletmeye götürecek olan sosyolojik ortam neydi?” sorusunu soran Yapıcıoğlu, konuşmasının devamında şunları kaydetti:
“Bütün insanlar vicdansızlaşırsa herkesin başına bir polis dikemezsiniz ki! O polis de bu toplumun içerisinde yetişiyor. Eğer o da vicdansız bir şekilde yetişmişse onun başına kimi dikeceksiniz. İşte Sayın Hulusi Akar eğitimle ilgili ‘çocuklarımıza Allah korkusunu vermemiz gerekir. Allah korkusunu kalplere yerleştirmemiz gerekir’ deyince kıyamette koptu. Buyurun işte Allah'tan Korkmayan insanların yaptıklarına bakın. Yani Allah'tan korkmayan bir insanın başına polisi dikseniz bile o polis nöbet değişiminde ya da başka bir yere gittiğinde ya da kimse onu görmediği bir yerde işte böyle vahşetler işleyebiliyor. İşin diğer tarafı mesela diyelim ki herhangi bir şekilde tacize uğrayan ya da kaybolan ya da öldürülen çocuklar, yolda yürürken bir caminin kapısından ya da bir Kur'an kursunun önünden geçmiş olurlarsa birileri sanki onun ölümünün sebebi o Kur'an kursunun önünden geçmesiymiş gibi İslam'a ve onun değerlerine, onun kurumlarına saldırmayı bir vazife biliyorlar. Ama öte taraftan uyuşturucu müptelası ya da elinde kadehleri tokuştururken Sıla bebeğin annesi ve zina yaptığı erkeğin ellerindeki içki kadehleri görülmedi. Öte taraftan İzmir'de 5 tane çocuğumuz, anneleri uyuşturucu müptelası, baba başka bir suçtan dolayı cezaevinde.”
“İnsanlar hep sonuçlar üzerinden, işi magazinleştirerek konuşuyor”
Toplumsal olayların sebeplerinin konuşulmadığını ifade eden Yapıcıoğlu, “Aileler paramparça olmuş. Uyuşturucu almış başını gitmiş 11-12 yaşında çocuklar uyuşturucuyla tanışmaya başlamış ve sürekli kullanımı artıyor. Şu anda cezaevinde uyuşturucudan dolayı yatan insanların sayısı 20 sene önce cezaevindeki bütün tutuklu ve hükümlerin sayısından çok daha fazla. Buna rağmen uyuşturucunun önü alınamıyor. Bunları konuşmuyoruz. İnsanlar hep sonuçlar üzerinden, işi magazinleştirerek konuşuyor. Eğer varsa yolun üzerinde bir cami ya da Kur'an kursu ya da ailede bir tane imam veya başka birisi varsa hep onun üzerinden birileri dini, İslam'ı ve İslam'ın kutsallarını hedef tahtasına koyup onları yıkmaya çalışıyor. Kalbinde Allah korkusu taşıyan, ahirette hesap verme bilincini taşıyan bir insan, masum bir çocuğa nasıl kıyabilir? Nasıl o vahşeti sergileyebilir? Nasıl bu işi bir ticari metaya dönüştürebilir?”
“Bu sistem tarafından kutsanan hayat tarzı bizi buralara getirdi”
“Aslında biz kendimiz olmaktan uzaklaşıyoruz, uzaklaştırılıyor. Bu bilinçli bir proje olarak yürütülüyor. Biz kendimiz olmaktan çıktıkça biz bu noktaya geliyoruz.” cümleleriyle konuşmasına devam eden Yapıcıoğlu, şunları kaydetti:
“Yani sadece ben şunu hatırlatayım Allah Resulü ‘Sizin en hayırlınız aile efradına ya da hanımına en iyi davrananızdır….’ diyor. Böyle bir dinin mensupları olarak her gün şunu işitiyoruz; sanki kadına, çocuğa şiddet uygulamak, onları dövmek, onları öldürmek bu dinin bir farzıymış gibi bu dinin düşmanları böyle kötülemeye çalışıyor. Hâlbuki yapılan araştırmalar net bir şekilde ortaya koyuyor ki kadına ve çocuğa yönelik şiddetin altında yatılan sebeplerde birinci sırada % 70 ile alkol geliyor ama hiç kimse alkolü konuşmuyor. Çünkü bu sistemin içine yerleşen, onların kutsal addettiği şeylerden bir tanesi alkol tüketimidir. Birisi de adına ‘özgürlük’ dedikleri her türlü fuhşiyatın serbestliğidir.
Sıla bebeğin başına gelen neydi? Kadın gayrı meşru ilişki yaşadığı adamla birlikte aynı evde kalıyor. Çocuğuna şiddet uyguladığı, onu taciz etti diye onu şikâyet ediyor ama tekrar o çocuğu alıp o adamın yanına götürüyor. Çünkü bu sistem tarafından kutsanan bir hayat tarzı var ve bu hayat tarzı bizi buralara getirdi. Eğer biz önlem almazsak, özümüze dönmezsek korkarım ki biz bu işin önünü polisiye tedbirlerle alamayacağız. Çocuğa yönelik şiddetin cezası arttı, kadına yönelik şiddetin cezası arttı, adam öldürmenin cezası arttı. Cezalar artıyor ama cezaevindeki insanların sayısı da artıyor. Eğer biz maneviyatı insanlarımıza veremezsek, kalplere Allah korkusunu yerleşemezsek her kişinin başına bir polis dikemezsiniz. Dikerseniz bile o polisin başına da başka bir polis dikmeniz gerekecek ve bu yol yol değil. Bizim kendimize gelmemiz lazım. Özümüze dönmemiz lazım. Bizim Allah'tan korkmamız lazım. Allah-u Teâlâ öyle bir toplum yapısını görmeyi dünya gözüyle bizlere nasip eylesin ve öyle bir toplum yapısını oluşturmak için de çabalarımızı artırsın inşallah.”
Haber Merkezi