TEMMUZ TABAKTAYIZI!..
- 01-07-2020 00:05
BA H A R
Cennet yurdunda vardır hiç bitmeyen bir bahar,
Orda ne vücut eskir, ne de ağarır saçlar!..
MM
GÖZLÜYORUM
TEMMUZ TABAKTAYIZI!..
MEVLÜT MERGEN AMİDİ
Okurlarım kusura bakmasınlar, geçmişimden, yani hatıralarımdan kopamıyorum, her vesile ile bir şeyler hatırlıyor ve onları da okurlarımla paylaşıyorum, inanıyorum ki onlarında bu şehirde yaşadıkları benzer hatıraları vardır.
Hem sonra hatıralar olmasa hayatın tadı tuzu olur mu, çünkü gelecek meçhul olduğu için onu sadece hayallerini katarak anlatmak mümkün olur, ama geçmiş öyle değil, onun içinde her biri hazine değerinde hatıralar vardır.
Sıcakların bugünlerde olduğu gibi başladığı günlerde merhum babama: “sıcaklar başladı” dediğimde: “hani nerde sıcaklar, daha sırtımız ısınmadı” derdi, o sırtını da ısınsın diye Cami-i Kebire gider avlusunda bir duvara dayardı.
Daha önce Mardin kapı kabristanı ile ilgili hatıralarımı anlatmıştım, sıcakların başladığını da kabristanda hissettim, çünkü elimi tutunmak için hangi taşa attımsa hemen geri çektim, çünkü çok yakıcıydı sıcaklığı, oğluma şöyle dedim: “Diyarbekir’de ne yazın, ne de kışın elini taşlara, demirlere dokunduramazsın, çünkü taşlar kışın donmuştur, yazın ise yakıcıdır.
Ve şunu da ekledim: “keşke mübarek Ramazan-Şerif ayı bugünlerde olsaydı” bu sözümde çok samimiydim, çünkü çok seviniyorum sıcak yaz günlerinin Ramazan-ı şerif ayında olmasına, oruçlu olunmasına gerçi yaşlılar, kadınlar ve çalışanlar için zorluk vardır ama sevap yönünden getirisi çok fazladır.
Diyarbekir bir çok güzelliğinin yanı sıra sıcaklığı ile de anılır, nitekim bir sene o kadar çok sıcak olmuş ki Diyarbekir’ini kinci fatihi “Bıyıklı Mehmet Paşanın” yaptırdığı caminin kubbe kurşunları eriyip dökülmüş, kubbesi yeniden kurşunlanınca camiye “kurşunlu cami” denmiş.
Diyarbekir iklim itibariyle bazı seneler değişiklik gösterir, nitekim bir kış mevsiminde eksi 24 rakamını hatırlarım, seyyahlardan birisi de bu şehirde 88 derece sıcaklık gördüğünü yazar hatıratında, sanırım çocuklarıma biraz fazla yakındım coronavirüs günlerindeki yalnızlığımdan kısıntıdan, içime işleyen sıkıntıdan Antalya’daki oğlum Mehmet Sıddık ve gelinim Sultan kızım: “baba Antalya’ya gel, şimdi gel ki burası daha fazla sıcak olmamış” dediler.
Diyarbekir’in sıcağı insanlarının içine öylesine işlemiş ki sıcak kanlıdırlar, hem sonra sıcaklar bastıracak ki biz Diyarbekir’de olduğumuzu bilelim, Erzurum’un soğuğu Erzurum’lulara nasıl dokunmuyorsa Diyarbekir’in sıcağı da Diyarbekir’lilere öyle dokunmuyor, yaz mevsiminde başka yerlerde “güneş çarpmaları” yaşanırken bu şehirde bu güne kadar güneş çarptığı için ölenlere rastlanmadı.
İnsan gönlü neyi severse “güzel” odur, biz bu şehre sevdalanmışız bir kere, onda çirkinlik görmeyiz, Mecnun Leyla’nın aşkı ile mecnun oldu, Vali Paşa meraklandı bu Leyla acaba ne kadar güzeldir ki, Mecnun gönlünü ona kaptırmış, Leyla’yı gördü ki “bir kız kurusu” Mecnun ise yakışıklı bir delikanlı Mecnun’a dedi ki: “sen bu kızın nesine böyle aşık oldun?” Mecnun şöyle dedi Vali Paşa’ya: ‘Vali Paşam sen Leyla’yı kendi gözünle gördün, bir de benim gözümle görsen!..”
Sözü burada şiire bırakalım ve Diyarbekir yazlarını biraz da ondan öğrenelim:
DİYARBEKİR YAZLARI
Çok sıcaktır Diyarbekir yazları,
Taşı bile terletirse inanın.
Ağustosta böceklerin sazları,
Konser verip dinletirse inanın.
Karpuzunda serinliğin ilacı,
Hasso-çerko kavunları baş tacı,
Güvecinde sivri biber pek acı,
Tadanları ağlatırsa inanın.
Durmaz döner pervaneler tavanda,
Moda oldu nane şimdi ayranda,
Amid halkı göle gitmiş seyranda,
Hulleleri özletirse inanın.
Rutubeti bulamazsın arama,
Faydadır sıcağı romatizmama,
Eskiden bu mevsim çıkardık dama,
Sitara’yı aratırsa inanın.
Kırk dört mü, kırk beş mi, şaşkın derece,
Serinlik umarsın olunca gece,
Yılanı, akrebi unuttuk nice,
Beton evde rastlatırsa inanın.
Dicle’ye hasretiz, Dicle’de bize,
Kelekle hulleyi anlatsam size,
Çayda çıra gitti şu Elaziz’e,
Dizinize vurdurursa inanın.
Meyan şerbeti var lakin tadı yok,
Eski ustaların neden yad’ı yok?
Hazırdan satılır, usta adı yok,
Tarih bunu anlatırsa inanın.
“Efo dayı” yok ki, dondurma olsun
Yüreğe serinlik, ağza tad olsun,
Özünü yitiren sözde ne bulsun?,
Küçelerde aratırsa inanın.
“Kara höbür” yaz gelince göç eder,
Koza yok ki yaprağını hiç eder,
Şair derdi birde kalmaz üç eder,
Yürekleri sızlatırsa inanın.
İşte böyle Diyarbekir yazları,
Yaka silker, oğlanları kızları,
Esfel bahçesinde çalan sazları,
“Güfte” beste istetirse inanın.
Eyvandı, çardaktı unuttuk onu,
Gönderdik onları, aldık balkonu,
Üzüm zamanında sıcağın sonu,
Pekmez yapıp kaynatırsa inanın.
Sur’u çevreleyen nakışlar sıcak,
Sımsıcak yürekler bakışlar sıcak,
“Tarih benim” diyen şu taşlar sıcak,
Ruhunuzu ısıtırsa inanın.
Sıcaklık olmazsa hiç yaz olur mu?,
Kavun, karpuz, vişne, kiraz olur mu?,
Sevende işveyle çok naz olur mu?,
Aşk yüreği hoplatırsa inanın.
Isındı duygular sıcak yaz günü,
Neşeye gel dedik, kovduk hüzünü,
Dillerde dolaşır Amid’in ünü,
Kitaplarda tanıtırsa inanın.
Mekke dahi sıcak, burası gibi,
“Sahabe diyarı” orası gibi,
Gerçek aşıkların çırası gibi,
Aşkı kalbe yansıtırsa inanın.
Mergen’in her yazı burada geçti,
Sıcaktan bunaldı, hamravat içti,
Diyarım diyerek bu şehri seçti,
Mezara da yatırırsa inanın!..
Diyarbekir, 28.06.2006
Selam ve dua ile