“TEMBEL KİŞİ ALLAH’IN SEVMEDİĞİ KİŞİDİR!..”
- 19-03-2021 00:10
Ç A L I Ş M A K
Çok güzel örnektirler karınca ile arılar,
Tembellikten hoşlanmaz, rızk için çalışırlar.
Ellerine bakılır, ellere el açmazlar,
Zor’u başarmak için çalışmaktan kaçmazlar!..
MM
SÖZ GELİŞİ
Söyleşimize tasavvuf semasının yıldızlarından, büyük İslam alimi Cüneyd-i Bağdadi’nin (k.s.) şu mübarek sözleriyle başlamak isteriz: “Allah-ü Teala tembel adamı sevmez. Zira tembellik edip hayırlı işlerden geri kalanlar insanlıktan sıyrılarak hayvanlar seviyesine düşmüş ve ölüler gibi olmuş demektir.”
Gerçek şu ki insan, bütün ihtiyaçlarını yalnız başına tedarik edemez, diğer insanlara da muhtaçtır, öyle ise insanların kendisi için yorulmalarına karşılık kendisi de cemiyete faydalı bir iş ve sanat ile meşgul olmalıdır, kim insanlardan istifade eder de onlara faydalı olmaz ise Allah-ü Teala’nın (mealen) “Allah’ın rızasına uygun hayırlı amel ve takva üzerine yardımlaşınız..” (Maide suresi ayet 2) emrine uymamış olur.
Bu sebeple tembellik ederek meşru kazanç yollarını terk eden, insanlara faydalı bir ilim öğretmeyen ve salih amelleri işlemeyenler zem olunmuşlardır, son gidişimizde görmüştük, İstanbul Eminönü meydanındaki kilometrelerce denilebilecek uzunluktaki kuyruğu, meraklanıp sormuştuk, “bu ne kuyruğu?” diye, bize “nimet abla kuyruğu” demişlerdi ve açıklamışlardı: “İnsanlar buradaki nimet abla büfesinden Milli Piyangonun düzenlediği yıl sonu ikramiye biletinden almak için kuyruğa girmişlerdir.
Çünkü insanlar öylesine inandırılmışlar ki çalışmadan zengin olmak için piyango almanın gerektiğine, toto, loto, oynamak gerektiğine ve diğer şans oyunlarına katılmak gerektiğine, böylece “zem” olunmayı, kınanmayı, yerilmeyi göze almışlardır.
O kuyrukta beklenirken çevredeki simit satıcılarını, ıslanmasınlar diye kendilerine şemsiye satmaya çalışan diğer bütün satıcıları görüp de düşünmemişlerdir: “bizde bu insanlar gibi işe bir tarafından yapışarak ekmek parasını helal yoldan kazansak daha güzel olur” diye.
İmam Ragıp İsfehani “Zeria” isimli eserinde der ki: “dünyada çalışıp helal kazanmak bir cihetten mübah sayılsa da diğer cihetten farzdır. Zira insanın kendisini tamamıyla ibadete verebilmesi, ancak zaruri ihtiyaçlarını giderdikten sonra mümkün olabilir. Bir vacibin yerine getirilmesi kendisine bağlı olan şey de vaciptir.”
Alemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) tembellikten Allah’a sığınır ve: “Allah-ü Teala anlayışlı, uyanık ve gayretli kimseye rahmet eylesin” buyururlar.
Bazı alimler “Rızık Allah-ü Teala’dandır, bir sebebe yapışarak onu elde etmek de kulun vazifesidir” demişlerdir, nitekim Allah-ü Teala, büyük bir mucize olarak Hazret-i Meryem’e yaş hurmalardan yetecek kadarını vermiş, bununla birlikte ağacı sallamasını emredip: “Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine taze hurmalar dökülsün.” (Meryem Suresi, ayet 25) buyurmuştur. Cenab-ı Hak dileseydi ağacı sallamadan da hurmaları dökerdi, lakin her şey bir sebebe bağlanmıştır.
Değişmeyen zaman şartları içinde insanların fikirleri, algılamaları değişti, şöyle ki; el emeği, göz nuru dökülerek icra edilen el sanatları neredeyse tarihe karıştı, karışıyor, kimse ekmeğini bu yoldan kazanmak istemiyor, üniversite diploması olsun isteniyor, istenen diploma oluyor ama ekmek parası için yeterli olmuyor, çünkü herkes iş bulamıyor, milyonlarca insan ki bunların çoğu cebinde diploması olandır, milli piyango bileti almak için kuyruk oluşmasının sebeplerinden birisi de bu olsa gerektir.
Değişen algılardandır, esnafın sabah namazından sonra kepenklerini açmayarak saat 9’lara, 10’lara kadar evinde uyuması, sonra işsizlikten, müşterisizlikten yakınması ve Nimet abla’nın büfesinin önünde kuyruğa girmesi.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), tevekkülün tembellik olmadığına ve sebeplere yapışmanın icap ettiğine işaret ederek: “Eğer siz Allah-ü Teala’ya hakkıyla tevekkül etmiş olsaydınız, kuşların rızıklandırıldığı gibi rızıklandırılırdınız –onlar kursakları boş olarak sabahlar, akşama doymuş olurlar” buyurmuşlardır. Nitekim kuşlar dahi çalışma ve gayretleri ile rızıklandırılmaktadırlar.
Bundan önceki zamanlarda biz, daha ziyade kahvehaneleri doldurarak orada çeşitli oyunlarla vakit geçirenleri tembel olarak nitelerdik, günümüzde giderek çoğalan ve hemen her tarafı örümcek ağı gibi saran “internet” tutkusundan doğmuş olan “kafe’ler, oyun amaçlı kullanılan bilgisayarlar, tabletler ve sözüm ona “akıllı” cep telefonları tembelliği tetikler durur, telefon bir iletişim aracı olmaktan çıkarak amacının dışında kullanılır olmuştur.
Dünyamız, dün çalışan ve çalışkan insanların dünyası iken, bugün çalışmayan, çalışmadan kasasını, cebini ve karnını doldurmak isteyenlerin dünyası olmuştur, dünle bugün arasındaki fark bize göre budur.
Aslında şiir yazmak bir sanattır, bir uğraştır, ayrıca insanlar için bir hizmettir, çünkü şiir mideye değil, kalbe yönelik bir gıdadır, şair kendi duygularını mısralara aktarırken kendisi gibi hisseden nice insana hizmet etmiş olur, biz de bu niyetle yazdığımız şiirlerimizi sohbetlerimizin sonunda sunuyoruz:
DİYARBEKİR’İM
Zaman ötesinden geldiğim dünya,
Günah kumbarası, çok renkli rüya,
Seyrettim güneşi, doğup batarken,
Dört mevsim içinde yaşadım güya.
Sevdim, sevilmeye var idi hakkım,
Diğer sevenlerden ne idi farkım?
Duvarlar ağlıyor yalnızlığıma,
Gönül notasına takıldı şarkım.
On gözü on çeşme köprü müyüm ben?
Yükselir avazım “ben-u sene”den,
Duası tutmadı kırklar dağının,
Ben Diyarbekir’de doğsam yeniden.
Sil baştan yaşasam tüm mevsimleri,
Geri dönüp gelse “ashab” günleri,
Edibim, bilginim bir birlik olsa,
Alıp gitse Dicle bu hüzünleri.
Yeise kapılmam umut yüklüyüm,
Ben Diyarbekir’im ben bir türküyüm,
Enbiyam, Sahabem, cihana değer,
Ben Diyarbekir’im, tarih yüklüyüm.
Ölsem de yaşasın bu şehir bende,
Cesedim toprakta, ruhum “beden”de,
Kara taşlı, kara bahtlı güzel yar,
Sevdam kutsalında, aşkım küçende.
Tutuver elimden gelirken sana,
Nebi’ler iline, ashap yurduna,
Günah kumbaramı boşalt Allah’ım,
Kevser’i nasip et Mergen kuluna!.
MEVLÜT MERGEN AMİDİ
Diyarbekir, 29.09.2013
Selam ve dua ile.