ŞEHİRDE TARİHÎ VE KÜLTÜREL DEĞERLERLE YAŞAMA DAİR NOTLAR-2

Şehir, dünden bu güne gelen değerlerini koruyamamışsa, korumamanın ya da koruyamamanın sebeplerinin iyi araştırılması, analiz edilmesi şarttır. Bizde arkeoloji, daha çok Bizans ve öncesine endekslenmektedir. Fakültelerde istisnasız denilebilir ki son bin yılın arkeoloji bulguları önemli sayılmama derecesindedir. İnanç ve medeniyet farklılaşmasının sebebi olan ve böyle gösterilmeyen tutumun özünde yer alan bu anlayış, daima kendisini gizlemektedir.

Şehrin turizm için mi yoksa tarihî ve kültürel değerlerinin korunması için mi önemi vardır? Bizde şehrin turizme hitap etme yönü yüzyıla yakındır göz önünde bulundurulmaktadır. Bu yaklaşım, şehrin tarihî ve kültürel değerlerinin korunmasının önünde engeldir. İşin maddî yönü düşünülerek takip edilen bu yol, zamanla genel kural halini almıştır. İnsanına saygıyı, tarihine, kültürüne saygıyı öteleyen ve sadece turizm için kimi tarihî ve kültürel eserleri koruma anlayışı, oldukça vahîm sonuçlar doğurmaktadır.

Şehir, tanınmadan nasıl tanıtılır? Şehrini tanımayanın, dar bir çerçeve içinde sınırlı bilgilerle ortaya çıkışı, iddialı açıklamalar sonuçta bizi yanlış değerlendirmelere ve önü alınamaz yanlışlıklara götürmektedir. Günümüzde kitaplarda gördüğümüz yanlış bilgilerin sebebinin altında yatan en önemli neden budur. Sanal ortamda gittikçe artan bilgi kirliliğinin kimi sanal ortamdan beslenerek kitap hazırlayıcılarına gezi kitapları hazırlattığının şahidi olarak, bu olumsuzlukların gittikçe arttığını belirtmekten kendimizi alamıyoruz.

Şehrin tanıtılmasından önce hangi yolla tanınmaya çalışılmalıdır?  Şehri şehir yapan elemanların, unsurların gittikçe yok edildiğini, hiçliğe karıştığını biliyoruz. Şehirden mimarîyi gelenekten kopartan anlayışa tanıklık eden bizler, modernitenin pençesinde olan şehirlerin gittikçe beton yığınına dönüştüğünü, bunun zamanla insanı geçmişinden ve değerlerinden koparttığını, yeni yerleşim alanlarının tarihî ve kültürel zenginliğin üstüne inşâ edilmesiyle geçmişle olan irtibatı koparttığını bilmekteyiz. Günümüz devlet anlayışında yeni yerleşim alanları, şehrin tarihî ve kültürel zenginliğinin olduğu mekânların dışında iken, bizde şehrin bu yönünü gölgeleyen devasa yapıların öncelikle İstanbul’da yükseldiğine herkes tanıklık eder. Bu Konya’da böyledir, Diyarbakır’da aynen vak’î durumlar oldukça çokluktadır.

Resmî anlamda yetkililerin şehre dair yaptıkları çalışmalar, görev yerlerinin değişmesiyle devam ediyor mu? Kimi şehirlerde resmî manada görevli kişilerin çalışmaları, tarihî ve kültürel değerlerin korunmasında etkilidir. Lakin kısa denilebilecek iki-üç yıllık görev süresi içinde yapılan yapılmış ise, yarım kalan çalışmaların tamamlanması bazen söz konusu olmamaktadır. Yerel yönetimlerin kimi çalışmaları bir yanda bu eserleri korurken kimi zaman bu eserlerin ortadan kaldırılmasına varan  durumlara sebebiyet vermektedir.

Makalemize okuru kimi sorularla baş başa bırakarak son vermek istiyoruz. Daha önce asker mektuplarının son cümlesi “Kestane kebap acele cevap” şeklinde biterdi, çoğunlukla. Biz, okurun ve konuyla ilgilenen isimlere sorularımızı soralım. Biliyoruz ki cevaplar gelmeyecek. Fakat biz, sorumluluğumuzu yerine getirmiş oluruz, bunca açıklama beraberinde. Ne dersiniz?

Bir şehri tanıtmada ölçü ne olmalıdır? Şehri akademisyenlere mi yoksa yerel araştırmacılara mı bırakmalı?

Şehri şehir yapan değerleri akademisyenler bilmiyorsa sonuç ne olur?

Yerel araştırmacıların desteklenmemesi, önlerine engellerin çıkarılması ne derecede haklılık taşır?

Şehir araştırmalarıyla uğraşanların eksiklikleri nereden kaynaklanır?

Bir şehir sadece festivallerde, fuarlarda monoton şekilde tanıtılmaya çalışılıyorsa, bu durgun durumun absurd hal alması, o şehre hizmet edenleri nasıl etkiler?

Şehirlerin tanınmasında ve tanıtılmasında resmî tutum, şehri hakkıyla tanınır kılar mı?

İl Yıllıklarının ve prestij kitapların basımı ve son dönemde artan görsel malzemelerin yaygınlığı, şehirlerin tanıtımında ne derecede etkilidir?

Şehirlerin tanınmasında baş vurulan yayıncılık çalışmaları nasıl desteklenmelidir? Her şey resmî ölçülerde olacaksa yerel araştırmacıların eli-kolu bağlanmaz mı?

Bizim bu açılardan Şehir Araştırmaları Merkezi’ne ne denli ihtiyaç duyduğumuzu belirtmeye gerek var mıdır? Her ilde böyle bir merkez olsaydı, yaşamımızda daha olumlu izler olmaz mıydı?