ŞEHİR ARAŞTIRMALARI MERKEZİ ve BİR ŞEHRİN FOTOĞRAF ALBÜMLERİ (1)

Şehir Araştırmaları Merkezi çalışmalarımızı yaparken, her şehre dair fotoğraf çekimlerimizi gerçekleştirmek, ele aldığımız şehirde yapmak, şehir hakkında çekilen fotoğrafları eski-yeni olmak üzere bir araya getirmek istiyorduk.

Seksen bir ili ve yüz dünya şehrini fotoğraflamak, ancak çok güçlü bir bütçe ile mümkündür. Tek başına kurumsallaşmadan, seksen bir ili fotoğraflamak, araştırmaları yaparken düşünceden harekete geçmenin oldukça zor olduğunun farkına vardık.

Nihayetinde gidilen her şehri, ilçeleriyle fotoğraflamak, gezmek, dolaşmak, o çevre için bilgileri bir araya getirme, geziyle seyahatle alakalı olanlar için önemlidir.

Fotoğrafçılık alanında bir araya getirilen dergi arşivi, birçok ile dair fotoğrafçılık kitapları, Şehir Araştırmaları Merkezi’ne sınırlı olsa bile, bir kitaplık kazandırdı: Şehir Araştırmaları Merkezi Fotoğrafçılık Kitaplığı.

Zor şartlar altında çalışmaları yürütmemiz güçleşince bir şehir üzerinden şehir araştırmalarını sürdürmek, bir şehir modeli üzerinden hareket etmemizi zorunlu kıldı. Bunu Diyarbakır üzerinden birçok kitapla şekillendirdik, şehrin farklı yönleriyle ele alınması ve tanınması ile tanıtılmasını hedefledik.

Diyarbakır’da fotoğrafçılık alanında emek veren isimleri tespit etmek kolay olmadı, bunu belirtmek gerekir. Yine, mevcut şartları zorlama yoluyla belli bir noktaya gelme imkânı oluştu.

Şehir Araştırmaları Merkezi’nin kurulduğu her ilde bir de Şehre ait bir fotoğraf müzesinin olması gerektiği söz konusu olunca, Diyarbakır örneği üzerinde yayınlanan fotoğraf albümleri, fotoğrafların sıklıkla yer aldığı kaynaklar bir araya getirildi.

6-Temmuz 2012’de kaleme aldığımız Diyarbakır’da Fotoğrafçılık-Şehir Araştırmaları Üzerine makalemizde neler demiştik? Önce bu makalenin birinci bölümünü sunalım, sonrasında diğer açılımlara kapı aralayalım:

“19. Yüzyılın ilginç buluşu olan fotoğrafçılık, şehrimize yüzyılın ikinci yarısından, çok sonra gelmiştir. Şehirde araştırmalarda bulunan oryantalistlerin çektiği fotoğraflar, yıllar sonra ortaya çıkmıştır. Bu hususta ilk çarpıcı örnek, Fransız General L.DeBeillie’nin çektiği-çektirdiği fotoğraflarla aldığı plan ve krokiler, Fransız Enstitüsünden Prof. Max Van Berchem ve Josef Striygowski tarafından ele alınarak işlenip “Amida” adıyla yayımlanan kitaptaki karelerdir.. (1910 Heidelberg-Paris)

Bu eserdeki fotoğraflar şehrin tarihi açısından birer belge niteliğindedir. Uzun uğraşlar sonrası, bu eserde yer alan fotoğrafların çekildiği döneme ait ikisi orijinal, birisi kopya üç karesini temin etme imkânı bulabildim. Eserin aslını da temin ederek, hem fotokopisini çektim hem de fotoğrafların kopyasını ve taramasını yaptırdım. 1907’de çekilen fotoğrafların kitaptaki baskı kalitesi karşısında da şaşırmamak elde değil. O dönemdeki baskı tekniğine bugün ulaşamamış olmamız ve konunun ehemmiyetini aradan yüz yıl-bir asır- geçtikten sonra idrak etmememiz, içinde olduğumuz manzaranın içler acısı halini ortaya çıkartır.

Amida, yayınlandıktan sonra Diyarbekir’de yayınlanan dönemin tek gazetesi olan “Diyarbekir”, konuya yer vermiş midir? Bunu gazetenin koleksiyonunun tümüne ulaşamadığım için bilmiyorum. Fakat, dönemin CHP Yayın Organı olan şehrin yayınlanan tek süreli yayını olan Karacadağ Mecmuasında yer alan tenkitler, eserin bilgi açısından birçok yanlışlıklar içerdiğini göstermektedir.

Dönemin Vilayet Mektupçusu Basri Konyar’ınDiyarbekir bölümünü kısmen tercüme ettirmesi söz konusu ise de bu tercümede tercüme edilen metin ile yapılan açıklamalar iç içe olduğu için eserde yer alan görüşlerin anlaşılması, oldukça zordur. Bu denli önemli olan eserin Diyarbekir kısmının halen tercüme edilmemiş olması, büyük bir eksikliktir.

Ali Emirî Efendi’nin itirazına sebebiyet veren ve şehrin entellektüellerinden Süleyman SAVCI ile Kazım BAYKAL’ın sert eleştirileri, fotoğrafları Diyarbekir’den temin edilen karelerde yer alan şehir burçları ile surları üzerindeki kitabelerin yanlış okunması, kimi camii ve müştemilatının kilise olarak gösterilmesi olmak üzere telafisi mümkün olmayan hataları ortaya çıkartmıştır.

Bilgi yanlışlıklarını göz önünde bulundurarak, bu eserin önem arz eden yönünün Amida’da şehrin mimari yapıları ve yapılarda yer alan kitabelerin büyük çoğunlukla yer almış olması olduğunu belirtelim. Çünkü günümüzde birçok fotoğraf, bu kaynaktan alınmaktadır. Bu sebeple Diyarbekir’i ele alan akademik eserlerin hepsinde bu eserin kullanılmasının bir zorunluluk olduğunu ifade etmek istiyoruz.

Bu eserin “Amida” olarak isimlendirilmesinde Romalıların bölgeye verdikleri ad, etken olmuştur. Şehrin birkaç isimle anılması söz konusu ise de bunu başka bir makalede ele alacağımızı ifade etmek isteriz.

Şehre ilişkin Oryantalist Bakış’ı yansıtan “VoyageArchéolojiques Dans La TurguieOrientale” adlı eserin yazarı Fransız Arkeolog Prof. Dr. Albert Louis Gabriel, 1932’de şehirde yaptığı araştırmalarında çektiği fotoğrafları 2. Cildin 310-345 sayfaları arasında Silvan’la birlikte yayımlamıştır. Bu eser, Amida’nın ekseninde kaynak açısından daha zengin bir çalışmadır. Amida’da yer alan bilgilerin beraberinde yazarın gördüğü ve incelediği eserler hakkında yaptığı çizimler, önem taşımaktadır.

İlk bakışta yazarın sadece üç ay gibi bölgede bulunduğu sanılmaktaysa da GABRIEL, Türkiye’de elli yıla varan bir sürede bulunmuş ve İstanbul’da yaşamıştır. Bursa ve diğer şehirler hakkına yaptığı çalışmalar, kendi alanında ilklerdendir. Yazarın zor şartlar altında çalıştığını, yaptığı açıklamalarından anlamaktayız.

Diyarbekir Kalesi’nin yıkımdan kurtarılmasını adeta borçlu olduğumuz Gabrıel’in eserinin eleştirisi de yine Karacadağ’da görmekteyiz. Yazarın 1515 Yılı’nda yapımına başlanan ve kısa sürede tamamlanan Fatih Paşa Cami hakkında “kilise” ibaresini kullanması, yıllarca Fatih Paşa Cami (Kurşunlu Cami) hakkında kilise söylentilerine sebep olmuştur. Yakın zamanda elde edilen bir fotoğraf karesinde kilisenin camiden uzakta bir alanda olduğu saptanmıştır. Gabrıel, kendi mezhebine ait kiliselerle yapılara özenle yer vermiş ve diğer mezheplere ait yapıları çoğunlukla yok saymıştır. Hatta Gabrıel, bu eserinde yer alan Müslüman mezarlıklarının ortadan kaldırılarak, bir nev’î bu mezarlıkları şehrin kirlilikten arındırması olarak gösterir. DİTAV’ın kısmen yaptığı tercümede bu hususta açıklamalar vardır. Diyarbakır’a dair araştırma yapmak isteyen araştırmacılara eserin bizde mevcut nüshası takdim edilebilir. Bu eserde ayrıca tercüme edilmemiş birçok husus vardır ki yazarın kendi keyfî görüşlerine de rastlanır. Yine de objektif olmayan düşünceleri bir yana Gabrıel’in çektirdiği, çektiği fotoğraflar, şehir için oldukça önemli birer vesikadır ve çizimleri yanında kalenin yıkımdan kurtarılmasında emeği vardır.

Kalenin kısmen yıktırılmasının şehrin havadar olmasını engelleyen surlarına dair itiraz, Osmanlılar dönemindedir. Bulaşıcı birçok hastalığın bazen nüfusun üçte ikisini ortadan kaldırdığını düşünürsek, tifüs-kolera-veba gibi hastalıkların o dönemde salgın halinde olması söz konusudur. Osmanlı belgelerinde ve o dönemin seyyahlarının eserlerinde bulaşıcı hastalıklara dair bilgilere bakılabilir.

Bu hususta en önemli adımı, Karslı Hatunoğlu İsmail Hakkı Paşa, valilik yaptığı şehirde yeni yerleşim alanını şehrin kalesinin dışında yaptırması söz konusu olmuşsa da tayininin çıkmasından sonra resmî daireler, tekrar şehir içine-İç Kale’ye- taşınmış ve yeni yerleşim alanı kurulmakla beraber eskiye dönüşle tamamlanmamıştır.”

Bu bilgileri sunduktan sonra fotoğrafçılığa emek verenlerin kim olduğunu ertesi gün yayınladığımız makalede tespit etmeye çalıştık: (DEVAMI YARIN)