SAMİMİ OLMAK ESASTIR!.. - (Mevlüt Mergen'in Yazısı)
- 18-04-2022 07:35
“Gösteri” sanatlarının hemen her türlüsünün sergilendiği zamanı yaşıyoruz, bir zamanlar “günahtır” diye evlerimize sokmadığımız televizyonlardaki “renkli” diziler sözlerimizin kanıtı, senaristlerin yazdıkları senaryolarda “oynayan” aynı kişilerin başka senaryolarda ne kadar çok değişik “rol” aldıklarını görüyoruz.
Bu kişiler “sanat” adına “başarılı” olmak için ter döküyorlar, kılıktan kılığa giriyorlar, bunları yaparken sadece oynarken rollerine sadık kalmak için “samimi” görünüyorlar, tiyatro ve diğer oyunlarda rol alanları da aynı “kategoride” görmek gerekir.
Şunu görmek durumundayız, kim hangi “rolü” üstlenmişse izleyenler üzerinde inandırıcı olmak için “samimiyet” sergilemiştir, görevleri “rol” yapmak olanların “özel” hayatları söz konusu olduğunda gerçek karakterleri görülmekte, kendilerini severek izleyenlere: “rol” yaparken esas amacım sanattı, sizleri aldattığımı sanmayınız, gerçek görüntüm “özel” hayatımın içindedir” der gibidirler.
Sözlerimizden şu “hükmü” çıkarmaya çalışıyoruz, insanları bir zaman için “aldatmak sanat” sayılır olmuştur, sanatçılar üstlendikler rolü yerine getirmeye çalışırken olanca becerilerini sergilerken esas amaç ve niyetleri “kazanmak” adına bu işi yapmakta olduklarını gizleme gereği duymamışlardır..
“Kazanmak” derken, ekmek parası kazanmak, unvan kazanmak, hatta “hayranlarını” çoğaltıp “gönül” kazanmak istemektedirler, bu işte gayet samimidirler, kimse bunların samimiyetini sorgulamaz, aksine “model” olmaları hasebiyle alkışlanırlar..
“Dünya” insanlar için “kazanç” tarlasıdır, kim ne ekerse onu biçer, acaba insan sadece dünyasını mı kazanmalıdır? Ayrı bir soru: “dünya kendisini kazananlara “yar” olmuş mudur?” olmadığını bir zamanların “en popüler starlarını” dünya niye koruyamadı, çünkü dünyanın kendiside bir “yıldız” olsa bile bir gün gelecek diğer yıldızlar gibi sönecektir.
Sözlerimizi bir misalle sürdürmek isteriz; bir müderris medreseden çıkmış evine gitmektedir, arkasında talebeleri onu takip etmektedirler, hiç birisi hocalarının önüne geçmek istemez, çünkü bu “adaba” aykırıdır, hoca bir yere geldiğinde durur ve bir kişinin kurduğu iki direk arasına gerdiği ipin üzerinde yürüdüğünü, “cambazlık” yaptığını görür.
Talebeler hayret ve şaşkınlık içindedirler, şöyle düşünmektedirler: “hocamız böyle “malayani” şeylere iltifat etmezken niçin durdu?” hoca arkasına bakar ve talebelerin toplanıp kendisine “hayretle” baktıklarını görünce sorar:
“Herkes geldi mi?” talebeler “evet” deyince hoca şu öğüdü verir talebelerine ve gelecek zaman içinde bütün herkese:
Bu adam “adi” olan dünyayı kazanmak için “adi” bir mesleği seçmiştir, siz sakın ola ki “ali “yüce” olan mesleğinizi, inancınızı “adi” (alçak) olan dünya için tercih etmeyesiniz” çünkü sizin mesleğiniz, inancınız, dininiz yücedir.
Dünya aşağılık olduğu için “tercihiniz” olmasın, onu geçici bir makam ve ikbal için kullanmayasınız, size inananları ve güvenenleri aldatmayasınız, bu hoca arkasındaki talebelerine, dolayısıyla her kese bir öğüt veriyor.
“Kazanmak” adına kutsal değerleri kullanmamak, onu dünya “ikbali” için kullanmamak, moda deyimle ”şeffaf” olmak, ya olduğu gibi görünmek, ya da göründüğü gibi olmak “samimiyetin” temel şartı olmalıdır.
Samimiyet, yani “ihlas” sahibi olmak, her inançta, her insanda her meslekte aranan, en azından aranması gereken özelliktir.
Berhudar olasınız, ömrünüze bereket sevgili okurlarım.
ŞİİR
ORUÇ
Oruç baldan tatlıdır,
Manası kıldan ince.
Oruçlu kanatlıdır,
Gönlü doymaz sevince.
Oruç İslam’ın şartı,
Bayram gelir gidince.
Mümin görmez afatı,
Manasına erince.
Otuz gün az görünür,
Ramazanım kimince.
Günahlar hep dürülür,
Başlamasa bitince.
Oruç ruhun ilacı,
Nefs kudurur haince.
Oruç imanın tacı,
Kul hakkını verince.
Fitre, zekat bu ayda,
Mümin şehid ölünce.
Coşar rahmeti huda,
Kul oruçlu olunca.
Dil, göz ve el oruçlu,
Vücut rahat sakince.
Kul hep Allah’a borçlu,
Bayram borcu verince.
İşte böylece mümin,
Doyamıyor sevince.
Gerçek bayram müminin
Gerçek eve gidince!..
MEVLÜT MERGEN AMİDİ
Diyarbekir, 1974