NASIL GIDALANIYORUZ?..

BİR MİSKAL

G Ü N E Ş

Doğar mı bir gün sabah gönül ufkumda güneş,

O gün hayatım uzar, bir günüm bin güne eş!..

MM

GÖZLÜYORUM

NASIL GIDALANIYORUZ?..

MEVLÜT MERGEN AMİDİ

Çok sık tekrarlanır oldu tarım, gıda ve hayvancılık bakanlığının yaptığı “gıda denetimleri” bu denetimlerin sonunda hazırlanan raporlar açıklanarak hangi firma ürününe hile yapmış bilinsin isteniyor, para cezaları kesiliyor, bazıları ticaretten men ediliyor, fakat ardı arkası kesilmiyor hileli ürün üretenlerin, sağlığımızla oynayanların..

At etinden, eşek etinden ürettikleri dönerleri, salamları sucukları, köfteleri ve daha başka gıda maddelerini yüzleri kızarmadan, utanmadan, belki de üzerine “helal” etiketini bırakarak piyasaya sürüyorlar, yıllardır evimin dışında bir yerde yemek durumunda kalsam özellikle etli yiyeceklerden ırak duruyor, varsa balık ve çorba ile yetiniyorum.

Et yemesem ölmem ama hileli gıda yersem hastalanabilir ve o sebepten ölebilirim, desem ki şişe vurulmuş insan gövdesi kalınlığındaki dönerleri gördüğümde “korkuyorum” inanın, korkuyorum çünkü özellikle okul yakınlarındaki dönercilerin müşterileri hep o minik talebeler oluyor, çok az bir parayla sözde karınlarını doyuruyorlar ama sağlıklarının nasıl bozulduğunu anlamıyorlar.

Daha önceleri beslenme kültürümüzün değiştiğini hatırlatmış ve yaşadığımız geçmiş zamanlardaki beslenme kültürümüzün ne kadar sağlıklı olduğunu da belirtmiştim, ayakta karın doyurmak diye bir alışkanlığımız yoktu,

Bazen analar çocukları çok sevdikleri için ekmeğin üzerine salça sürerlerdi, ne zaman ki “lahmacun” ile bütün şehirler tanıştı ve ayakta yürüyerek yeme alışkanlığı  oluştu, ekmek arası, tost vs.  giderek fazlalaşınca hileli etler ve diğer ürünler “köşeyi kısa yoldan dönmek isteyen”  vicdansızların tercihi oldu.

Diyarbekir’in dışına çıktığım zamanlarda dışarıda yemek durumunda kalınca daha ziyade esnaf kesiminin bulunduğu çarşılara gider, oradaki lokantalarda yerim, çünkü inanırım ki esnaf karnını doyuracağı lokantaya “itimat” ederek gider, son yıllarda bu huyumdan da şöyle vazgeçtim, esnaftan birinin dükkanına girer ve “siz hangi lokantadan yemek yiyorsunuz?” diye sorar ve onun verdiği adrese giderim.

Neylersiniz ki deyim yerinde ise “hile yapmak bir  hastalık gibi” vicdansızların kılcal damarlarına kadar  işlemiştir, hilecilere gücümüz yetmiyorsa kendimize de mi gücümüz yetmiyor, baksanıza bakanlık sık sık denetimler yaptığı halde her seferinde yüzlerce ürün bir o kadar firma tespit edilebiliyor hileli gıda ürünleri sebebiyle..

Denetimlerin yararlı olduğuna inanıyoruz ancak yeterli bulmuyoruz, çünkü dediğimiz gibi bu bir hastalıktır ve tedavisi ise “eğitimden” geçer, cezalar caydırıcı olmuyor, insanlara Allah korkusunu, insan sevgi ve saygısını aşılayacak bir eğitim verilmelidir, eğitimi de öyle sıradan kişiler değil, yüreğinde ve yaşayışında Allah korkusu varsa, onu sergilerken öğrencilerine de örnek oluyorsa o zaman gıda denetimlerine bile gerek duyulmaz.

Şöhret veya marka tabelaya isim yazdırmakla elde edilmiyor, kişi veya firma yıllarca sanatını konuşturacak, çevresinde “usta” olduğunu kanıtlayacak ki sonunda meşhur veya marka olabilsin, gıda denetimleri yapılırken “ustalık” kontrolü de yapılırsa  “çakma” sözü piyasadan çekilebilir…

Selam ve dua ile.