MABETLERİMİZ KORUMASIZ MI? - (Mevlüt Mergen'in Yazısı)
- 06-05-2021 00:16
MABET
Mabetler emanettir, güvenliği gerekir,
Cahil eller ne bilsin, kutsalımı kirletir?.
Asırlar ötesinin, damgasıdır mabetler,
Ehl-i gönüle mekan, türbeler, ziyaretler!..
MM
SÖZ GELİŞİ
“Mabetlerimiz korumasız mı?” sorusunun cevabı: “sanırım korumasız!..” öyle olmasa beş asır ve daha ötesi bir geçmişe sahip “Nasıriyye mescidi” şimdi adıyla “sahabeler camisinin” dış duvarı kirletilir miydi? Haberini geçen günlerde Öz Diyarbakır gazetesi verdi, bu mabet sinesindeki şehit sahabeler sebebiyle diğerlerinden çok daha “kutsal” ir mabet olma özelliğini taşıyor.
Böyle olduğu içinidir ki özellikle bazı kadınların “hurafe” anlayışlarıyla namazdan ilk çıkanlara anahtar açtırdıkları, dış taraftan duvarlarına küçük taşlar sıkıştırdıkları görülmektedir, kadınlar bu sakat anlayışlarını ülkenin her tarafındaki türbelerde sergilemektedirler, bilgi kirliliğinin yanı sıra sözünü ettiğimiz haberdeki kirliliklere de rastlanmaktadır.
Bilmiyorum, yıllardır gidip görmediğim “çukur” mahalledeki “sancı” ziyaretinin yanındaki ağaç hala durur mu, bu ağaca kadınlar o kadar çok bez parçaları bağlamışlardı ki biz o ziyarete “hırçikli ziyaret” derdik, benzer bir ağaç da bir zamanlar “Sati” köyünde vardı, sözüm ona bu alışknlık gayri Müslimlerden kalma bir alışkanlıktır.
“Mabetlerimiz korumasız” derken haksızlık etmeyelim; Kültür Bakanlığı ve bünyesindeki “Vakıflar Genel müdürlüğü” gibi diğer kuruluşlar tarihi yapıların “restorasyonu” hususunda gereğini yapmaktadırlar, yıllarca süren ve çok büyük maddi yük gerektiren bu restorasyon işleminden sonra başlıyor “korumasızlık” sözünü etmeye çalıştığımız meselenin özü budur.
Bu arada Sayın Valimize teşekkür etmeliyiz, zira başta surlarımız olmak üzere tarihi yapılara karşı büyük bir “özen” gösterdiğini biz yerinde göremesek de duymaktayız.
Diyarbekir’in “yüz akı” olan Sahabeler mescidini her gün yüzlerce yerli ve yabancı turistin gelip ziyaret ettiği bilindiğine göre bu tarihi yapı niçin “güvenlik” yönünden koruma altında değil, çok mu pahalıdır çevresini gözetleyecek kameralar?
Ziyaretine gittiğimizde bize göre “mübarek” taşlarına bile saygı göstererek elimizi sürdüğümüz bu mabetle ilgili haberi Öz Diyarbakır gazetesinde okuduğumuzda “acaba” dedik, sonradan “acabamızın” yersiz olduğu kanaatine vardık, çünkü “art niyet” değil de, “dua” kabilinden duvara sıkıştırılan küçük taşların üstünü kapama isteği söz konusu imiş.
Biz söyleşilerimizin bazılarında bu konuyu dile getirir ve “restore etmek” önemli olsa da onu korumak çok daha önemlidir demişizdir, acaba özellikle mabetlerin güvenliğini sağlamak yönünden korumakla yükümlü her hangi bir kuruluş yok mudur, yoksa çoktur da her zaman yapıldığı gibi “topu” birbirlerine mi atıyorlar?
Şunu söylemek durumundayız bu “sahipsizliğe” yüreğimiz yanıyor, ısrarla yazdık Mardin kapı kabristanındaki tarihi “namazgahın” yıktırılışını, acaba o zaman yanlış mı yaptık Cumhuriyet Savcılığına “suç” duyurusunda bulunmadığımız için, biz yanlış değil de “doğru” düşündük ve o günlerde “anıtlar birliğini” bile haberdar etmekle ve büyükşehir belediyesinin dikkatini çekmekle…
Bir ara bir tarihi yapıya gitmiş ve en yetkili kişisine basit bir öneride bulunmuştuk ki “sen ne söylüyorsun biz bir çivi dahi çakamıyoruz” cevabını almıştık, çünkü anıtlar birliğinden onay gerekir o çiviyi çakabilmek için, sözünü ettiğimiz tarihi yapı fiskaya başındaki bir zamanların “Darül Muallimi” daha sonra sanat mektebine dönüşen, Tıp Fakültesine bile kapılarını açan Diyarbakır Ticaret odasının bulunduğu binadır..
Şu sözü o kadar çok söyledik ki, bu şehrin tarihi, kültürü ve tarihi yapıları “talan” ediliyor diye nitekim geçen hafta “şehrimiz Diyarbekir kitabı yanlışlarla dolu” başlıklı yazımızda o yanlışlıkları Prof. Dr. İrfan Yıldız’ın açıklamasına istinaden dile getirmiş ve o “eleştirel” açıklamayı köşemizde yayınlamıştık.
Şöyle söylenebilir; “başka şehirlerde tarihi yapılar çok olmadığı için korunabiliyor, ama Diyarbakır’da o kadar çok tarihi yapı, Cami, han, hamam, kilise var ki hangisini koruyalım?” bu sözde haklılık payı yoktur, sadece “acziyet” vardır, önemsememek vardır, acaba Mekke, Medine, Kudüs ve Şam’dan sonra dünyada hangi şehirde Diyarbakır’da olduğu kadar şehit sahabe kabri vardır?
Acaba hangi şehir “beşinci harem” diye niteleniyor? dedik ya, “yüreğimiz yanıyor” yoksa çok daha “ağır” kelimeler “bizi de yaz” diyor, kızmak, kırmak, hatta daha ileri gitmek kolay ancak, biz dünden bugüne yazdıklarımızla, kırgınlıklarımızla, kızgınlıklarımızla nasıl baş başa kaldı isek yine öyle olacak diye düşünüyor ve bu kadar “sitemle” yetinmek istiyoruz.
Bu şehrin tarihini, kültürünü, mabetlerini ve diğer bütün tarihi yapılarını korumak kimin “görev” alanı içinde ise lütfen “görevini yapsın” istiyoruz, çünkü Diyarbekir bir tanedir ve benzeri başka bir şehir yoktur, çünkü İslam’ın Anadolu’ya açılan “ilk” kapısıdır, bu sebeple benzeri yoktur derken haksızlık etmeyelim buram buram tarih tüten şehirlerimiz vardır.
Selam ve dua ile.