KÜRESEL ISINMA HEPİMİZİN SORUNU

Yunanistan'da 81 kişinin hayatını kaybettiği yangından birçoğunuz haberdardır.

Ülkemizde de sık sık görülen orman yangınlarına benzese de uzmanlar bu yangın küresel ısınmayla çok ilgili olduğunu ifade ediyor.

Olağan üstü sıcak hava dalgaları küresel ölçekte can kayıplarına neden oluyor. Kuraklık, sel felaketleri, değişen mevsim döngüsü aslında iklim değişikliğinin birer sonucu.

Kanada'nın Quebec eyaletinde Temmuz ayı başında 50 yaş üstü 90 kişinin öldüğü belirtiliyor. Sıcaklık müthiş derecede arttı. Ama acaba medya organlarında bu konulara ne kadar yer veriyor? Mesele trajik bir boyuta ulaşmayıncaya kadar ne yazık ki Küresel ısınma ve nedenleriyle ilgili bilgi sahibi olamıyoruz.

Elbette kürsel ısınmanın insan eliyle kaynaklandığını eklemeye gerek yok.

Açık Radyo'nun Yayın Yönetmeni olan Ömer Madra, küresel ısınmayı ve etkilerini insani yönden kendine dert edinen bir insan.

Yunanistan'daki yangından sonra bir haber sitesine verdiği bir söyleşide hepimizin kabusu olacak çok gerçekçi tespitlere yer veriyor.

Madra'nın söyleşisindeki şu bölüme bir göz atalım:

"PNAS (Proceedings of the National Academy of Sciences) gibi dünyanın en saygın dergilerinden birinde iki araştırma birden yayınlandı: Acil tedbir alınmazsa, dünyadaki gıda şoklarının iklim değişikliği yüzünden devam edeceği, mısır hasadının çok düşeceği, sebzelerin de besin çok değerinin düşeceği belirtildi. Nature Geoscience adlı bir başka saygın bilim dergisinde de 17 ülkenin araştırmacıları, iklim modellemelerinde öngörülenlerin iki katı küresel ısınma olabileciği belirtildi! Dünya da Paris iklim anlaşmasının öngördüğü maksimum 2 derece sıcaklık tavanını tuttursa bile deniz seviyeleri 6 metre yükselebilir diyorlar! Bu da dünyanın tüm önemli şehirlerinin sonu olabilir!"

Büyük doğal felaketlerle karşı karşıya olduğumuzun resmi bu.

Ömer Madra, meselenin kaynağında fosil yakıtlar ve ülkelerin iklim politikaları olduğuna vurgu yapıyor. "Sınırlı bir dünyada sınrısız tüketiyoruz" diyor. Ne kadar da haklı.

Salt iklim politikları değil elbette, aşırı tüketim anlayışının dünyamızı tükettiğininin farkında olamamamız.

"Sadece hükümetleri de suçlamıyorum çünkü tüketim kültürü, her altı ayda bir yeni bir cep telefonu alma tutkusu bu hale getirmiş durumda" tespitine yer veriyor Ömer Madra.

Eskiden insanların altı ayda bir yenileme ihtiyacı hissettiği cep telefonları ve teknolojik oyuncakları yoktu.

Her gün kıyafet alınmaz, yılda birkaç parça alınan kıyafetleri yıllarca giyerdik.

Ayakkabılara gelince, yazlık, kışlık modelden iki üç tanesi yeter de artardı bile.

Şimdi öyle mi, giyim, gıda ve eşya değil, içinde oturdukları evleri bile yılda bir değiştiren insanları görüyoruz. İnsanoğlunun açgözlülüğünün bir sınırı yok ama ihtiyacımız olmadan tükettiğimiz herşey aslında çocuklarımızın geleceğinden çaldığımız güven demek.

Bir günde evin dışına bıraktığımız çöplerin oranı aslında doğaya nasıl davrandığımızın da bir göstergesi.

Her gün kilolarca çöp çıkmıyor mu evlerimizden? Ne kadar çok şeyi israf ediyoruz aslında.

Son zamanlarda kürsel ısınmayı kendine dert edinen bazı çevrecilerin minimal yaşam tarzına döndüğünü anlatan haberlerle de karşılaşıyoruz.

Bu insanlar tek başlarına iklim değişikliğinin önüne geçemese de doğada zor dönüşen plastik gibi malzemeleri kullanmamaya özen gösteriyorlar. Hatta Amerika'da "Çöpsüz Yaşama Derneği" adıyla bir girişim bile oluşturulmuş. Bu girişimin sahibi de 15 yaşında genç bir kadın!

Ama bizdeki duruma bakalım, değil çöpsüz hayat, attığımız çöplerden hayatını kazanan birçok  insan görüyoruz çevremizde.

"İklim değişikliği benim sorunum değil" demek işin kolaycılığına kaçmak olur.

Doğanın bu hale dönmesinde hepimizin payı var. Şirketler insanı tüketmeye sevk eden ürünler üretiyor ama onlar da bizim zaaflarımızdan faydalanıyor.

Dünyayı tek başımıza değiştiremeyebiliriz ama belki kendimizden başlayarak şu bizi var eden doğaya küçük de olsa bir katkı sunabiliriz.

Bunun için rahatımızdan vereceğimiz küçük tavizlerle başlayabiliriz. Tüketim anlayışımızı, alışkanlıklarımızı değiştirebiliriz.

Bunları bir hobi olarak değil bir ihtiyaç olduğunu bilmeliyiz.