KIRKLAR DAĞI NE ZAMAN KUTSAL OLDU? (1)

Daha önce Kırklar Dağı’na dair yazdığımız birçok makale oldu, sunduğumuz konferanslar söz konusu. Bir sempozyum bildirisinde Kırklar Dağı’na oldukça yer vermiştik, unutmadığımız ölçüde.

Kırklar Dağı’nı kutsamak, bu ancak tepe denilecek yükseltiye mana yüklemek için takla atan mı görürsünüz amuda kalkanı mı?

Kırklar Tepesi’nin imara açılmasının hata olduğunu, bu hatadan dönülmesi gerektiğini defalarca belirttik, yazdıklarımızda. Yıkım sonrası eski haline dönen tepenin ne amaçla kullanılması gerektiğini dile getirdik. En iyi çözümün Dicle Üniversitesi’ne, Esfel Bahçeleri ile devrinin ileride oluşabilecek rant kapışmalarıyla bölgenin şimdiden daha kötü duruma engel olabileceğini şimdiden tekrarlayalım.

Kırklar Tepesi’ne çıkmayalı seneler oldu. Bir ülke şirketine petrol amaçlı mı yoksa başka amaçla mı tevdi edilen tepede kilise arayan mı olmadı define arayan mı? Biz, kiliseyi köprü bitiminde eski bir fotoğrafta bulduk, bir kez yayınladık yazdığımız farklı gazetede.

Kırklar Tepesi üzerine uydurulan yalanların gölgesinde gittikçe efsaneler yumağı ortaya çıkarmada oldukça mahîr olanlar, uydurdukları yalanların ağırlığı altında ezilirken, bu şehrin musıkîsine, folkloruna, tarihine en büyük zararı verirken halen bu yerin kutsallığını tescil ettirmek için çalışan şehir sevdalıları yorgunluk bilmiyor.

Kırklar Dağı kutsallığa bulaştırılınca unutulan Suzan Suzî için kızıl kıyamet koptu. Bakıyorsunuz Süryanî Kızla Müslüman Çoban Ademin aşkı, birdenbire yüzüne çıkmış. Bu arada jeeple nehre düşüp boğulan genç kızla üç dört genç unutulup gitmiş, ziyaretin çarpması yıldırımdan daha feci olmuş.

Özellikle ağıt olan Suzan Suzî söylenirken, manasından nasibini almayanların kalkıp alkış eşliğinde oynaması, bizim ne derecede kültürlü olduğumuzu, şehrin tarihine, kültürüne, sanatına, musıkîsine ne denli yakın olduğumuzu görürsünüz.

Bu ağıdın sözleri iki-üç kez okunduğunda ağıt mı yoksa karşılıklı konuşma mı olduğu belli değildir.  Sözler arasındaki tezada dikkat çekerken, sözlerin anlamsızlığına mana veremeyenlerden olarak, hangi sebeple olursa olsun, nehirde boğulan gençlere üzülmemek elde değildir. Fakat bu gençlerin boğulduğu nehirde Suzan ile arkadaşları üzerinden şehri tanıtmada kullanma, oldukça üzücüdür.

Kırklar Dağı’nı kutsama anlayışının farklı bir versiyonu olarak gördüğümüz bu hal,  Şehir Araştırmaları yapma gibi derdimiz olmadığı için devam edecektir.

Yakın zamanda bir dostumuzun şehir dışından gelmesiyle birlikte ısrar sonucu vardığımız On Gözlü Dicle/ Silvan Köprüsü’nün çıkışında bir tabela, bizi oldukça üzdü: Lütfen Bu Kutsal Yerde Alkol Esrar Ahlak Dışı Davranışlar Kesinlikle Yasaktır. Kurala Uymayan Ağır Bir Şekilde Cezalandırılacak.

Acaba hangi cezalar bekler, bu kutsal alanda suç işleyenleri? Alkolun, esrarın, ahlâk dışı davranışların yeri midir, bu alan? Asla ve kat’a!.. Onları ziyaret çarparsa ne olur? Felekleri şaşar, en azından, bu böyle biline.

Bu tabelada yazılanlara katılmıyorum da “En azından doğru dürüst şekilde yazılsa” deriz. Muhtemelen bu tabelayı yerleştiren kişi Diyarbakırspor’un forma renklerini öne çıkarmış; Yeşil, Kırmızı.

Köprünün bitiminde artık birçok yerde alışıla gelmiş, fotoğraf çekmek için kullanılan isimliklerden biri: Dicle Vadisi

Kaldığımız yer vadi değil ki “Dicle Vadisi” diyelim.  Vadi, dediğin sarp, ulaşılmayan, suyun derinden aktığı, insanın karşıdan karşıya geçmekte zorluk çektiği, coğrafîk açıdan engellerin olduğu yer değil midir?

“Dicle Köprüsü” deyin de Dicle Vadisi, anlamı mananın içinde boşlukta yüzüyor, tümyle muğlak.

Bu adını bilmediğimiz tabelanın hemen arkasında bir camii ve mimarîsiyle farklılık arz ediyor, minaresiyle bu şehre ait olmadığını iki parmağım kör gözüne dercesine ortada duruyor. Biz, Kırklar Dağı ile ilgili kilise kutsallığının söz konusu olmadığını, kilise fotoğrafını yayınlayarak gösterdik. Buraya gelip ibadet demlerinde namaz kılmak isteyenler için bir mescit gerekliliğine mutabıkız. Fakat b u tarzda bir mimarî ile şehrin bazalt taşı dururken, mimarîsi belli iken, bilinen kuralların dışına çıkma, kimin tarafından tasarlandığını, yapıldığını bilmediğimiz yapıyı biraz değil, oldukça yabancı gösteriyor.

Kırklar Dağı’nın kutsallığının olmadığını üzerine basa basa söylerken, bir dostumuzun annesinin kendisine anlattığı masalın dillendirilmesiyle bu hususlarda fikri aç olanların el üstünde tuttuğu masalı ve kahramanını kutsamak, akıl kârı mıdır?

Kalkıp dünyada bunca yer dururken, burasını Kırklar Meclisi’nin toplanma yeri olarak dikte ettirmek, insanın mantık süzgecinden geçer mi?

Kırklar Dağı’nın üzerinde kilise olduğunu, devasa kiliseye varmak için köprü inşâ edildiğini söyleyen bir Horepiskopos, yaşasaydı da elimizdeki fotoğraf karesini görse idi, yazdığı kitapta bu iddiayı dillendirmezdi. (DEVAMI YARIN)