KIRIK KALBİN USTASI YOK!.. - (Mevlüt Mergen'in Yazısı)
- 21-03-2022 08:11
Günümüzde ustası olmayan “meslek” yok gibi, her mesleğin ustası var ama o ustalar çırak ve kalfa bulundurmuyorlar, çünkü meslekler artık sadece okullarda öğretiliyor.
Eskiden okular tatile girdiğinde ustalara meslek öğretsin diye çok çocuk çırak olarak getirilir, ne zaman usta “fazla çırağım var” dese idi çıraklık yapacak çocuğun velisi: “usta sen ona haftalık ücret verme, ben usulca sana veririm, sende ona verirsin, yeter ki bu çocuk bir meslek sahibi olsun” derdi.
insanlar ekmek paralarını kazanabilecekleri bir meslek sahibi olsun istenirdi, o istek bu gün de var ama bugün meslek sahibi değil de “diploma” sahibi olsun şeklinde düşünülüyor.
Bu bir gerçek, bu da ayrı bir gerçek “diplomalı” işsizlerin sayısı milyonlarla ifade ediliyor, eskilerin “altın bilezik” diye nitelendirdiği sanat rağbet görmüyor, şöyle de denebilir; gerek de duyulmuyor sanata sanatkara çünkü “internet” var, kim neyi öğrenmek istiyorsa internetle merakını giderebilir, öğrenmek istediği bilgiye ulaşabilir.
Sadede gelmeye çalıştık bu kadar çok sözü sarf ederken, merakım şu, mademki sanat okullarda öğretiliyor, mademki internet her soruya, ya da her soruna “çare” önerebiliyor, dünyamızda o kadar çok “kırık kalple” dolaşan insan var ki bunların kalbini onaracak bir usta neden yok.
Dense ki, tıp fakültelerinde “kardiyoloji” servisleri var, buralarda binlerce kardiyolog kalp hastalarına reçeteler yazıyor, hatta ameliyat bile yapıyorlar, doğrudur der şunu da eklerim, bildiğimiz doktorlar kalpleri fiziki olarak tedavi ederler, tıkanmış damarları ve kapakçıklarını açarlar, anjiyo yaparlar, “sten” takarlar, ancak bir türlü kırık kalbi onaramazlar, kırık kalbin sahibine “yardımcı” olamazlar ve o insanlar kırılan kalpleri ile dolaşır dururlar.
Şunu da merak ederim, kanser, verem ve daha başka hastalıklar için “STK” oluşturulurken sayıları hiç de küçümsenmeyecek kırık kalpliler için bir dernek, bir vakıf, bir mücadele kuruluşu oluşturulmaz, sadece bu kalbi kırıkların bir kısmı için “huzurevleri” kapısını açar.
Acaba “huzurevlerinde” kalanların tamamı kalbi kırık olanlar mıdır diye sorulursa “evet” derim, çünkü en sevdiklerinin en çekilmez derdi ile doludur yürekleri, en sevdiklerinin eliyle kırılmıştır kalpleri, itildikleri “yalnızlık” kuyusundan çıkış yeri olarak görmüşlerdir “huzur evlerini”
Acizane görüşümüze göre, huzur evleri sanki “imdat kapısıdır” “özel” durumu olanlar hariç hiç kimse “yalnız” değildir, oğullar, kızlar, torunlar vardır, gariptir ama gerçektir, bayramdan bayrama da olsa o oğullar, o kızlar, o torunlar kabirdeki yakınlarını ziyaret ederler de yanı başlarındaki “huzur evinde” ya da tek başına yaşadığı “kırık kalpli” yakınlarını evinde dahi olsa ziyaret etmezler..
Kabristan ziyaretinde bir mezarın üzerinde okumuştum: “bugün bana, yarın sana” isterim ki bu söz bütün huzurevlerinin kapısının üzerinde okunacak şekilde büyük puntolarla yasılsa.
Sözlerimiz yanlış anlaşılmasın; gerek böylesi yazılarımızda ve gerekse şiirlerimizde birilerinin “hissiyatına” tercüman olmayı amaçlamışızdır, bu sözlerimiz de öylece biline.
Evet “BUGÜN BİZE YARIN SİZE!..
Berhudar olasınız ömrünüze bereket sevgili okurlarım.