KEÇİ BURCU HİKAYELERİ -5- GERÇEK ŞEHİTLER ÖLMEZ - (Mevlüt Mergen'in Yazısı)

Diyarbekir...

Şehir halkı henüz sur dışına çıkmaya başlamış..

Başta 7. Kolordu Komutanlığı olmak üzere, mahkemeler, Evkaf Müdürlüğü gibi bazı resmi daireler, Jandarma Komutanlığı hepsi sur içinde ve "İç kale"de..

İç kale'ye de şehrin bir çok yönünden gitmek mümkün ise de en çok "İzzet paşa" caddesi kullanılır, çünkü bu cadde üzerinde Avukat yazıhaneleri, oteller, kahvehaneler, bakkal dükkanları vardır, çok hareketli bir caddedir.

Bir de "Sahabeler Camisi" İç kale'de olduğu için bu cadde daha da hareketlidir,işte bu cadde üzerinde bir bakkal neredeyse gelip geçen herkesi tanımaktadır, Cuma akşamları biraz değişiklik gösterir gelip geçenler ki bunların çoğu kadınlardır, diğer günlerde mahkemelerde davası olanları, Jandarmada ve diğer kolordu komutanlığında askerlik yapanları da bilir, ama bir tanesi var ki çok iyi biliyor, fakat tanıyamıyor, çünkü bu er hemen her gün o cadde üzerindedir, serbestçe gidip gelmektedir..

Bakkal bu askeri her gördüğünde içinden: "bu muhakkak çok tanınmış birisinin çocuğudur, öyle olmasa böyle her gün çarşı pazara çıkabilir mi, diğer askerler haftada, ya da on beş günde bir gelip geçiyorlar dükkanımın önünden" diye geçirir ve bu asker hakkındaki merakı giderek  büyür..

Bir gün Sabahleyin dükkanını henüz açmıştır, çok erken olmasa da sabahtır, o er yine caddede yürümektedir, dükkanının önünden geçerken çağırır:

- Asker efendi, bir dakika bakar mısın?

- Buyur bakkal amca, bir şey mi soracaksın?

- Evet, bir şey soracağım.

- Sor, eğer bildiğim bir şey ise sana söylerim.

Bakkal askerin bu sözlerinden cesaret alarak yekten sorar:

- Sen kimsin, ya da kimin oğlusun?

Asker şaşkındır, bu bakkal benim kimliğimi niçin soruyor diye?

- Amca ne yapacaksın benim kimliğimi?

- Oğlum bir şey yapacak değilim, sen her gün bu cadde üzerinde serbestçe  gidip geliyorsun, acaba çok zengin, ya da çok hatırlı birisinin oğlu mudur ki böyle serbestçe  geliyor şüphesi ve merakı içime düştüğü için soruyorum..

Asker rahatlamıştır, bakkala:

- Amca ben sıradan bir aile çoğuyum..

Bakkal merakını gidermek isteğinde kararlıdır:

- Öyle ise söyle bakalım böyle nasıl her gün çarşı pazardasın?

- Amca bunu sormasan?

- Eğer askeri bir sır değilse söylemelisin, yoksa ben meraktan çatlayacağım diyen bakkalın elinden kurtulamayacağını anlayan asker:

- Amca der, ben Müslüman bir ailenin çocuğuyum, mukaddesata ve manevi değerlere çok saygılıyım, bir gece benim nöbet sıram gelmişti, nöbet yerim de sahabeler camisinin yanında idi, uyandığımda rüyalandığımı gördüm, o şekilde nöbete gidemezdim, hem koğuşumuzun olduğu yerde  yıkanma imkanı yok, hem de vakit gelmişti, ben gidecektim ki benden önceki asker nöbetini bitirmiş gidecek..

Nöbet mahalline geldiğimde benden önceki nöbetçiye:

- Tertip dedim, benim durumum böyle beni beş on dakika idare et, şurada bir gusül abdesti alıp geleyim, ben de başka bir zaman senin nöbetini tutarım dediysem de o asker kabullenmedi ve:

- Ben anlamam, ben nöbetimi bitirdim, uykum var gidip uyuyacağım, beş on dakikada olsa  senin nöbetini tutamam.

Hem nöbetimi tutmaya, hem de yıkanmaya mecburdum, çünkü bu zatların huzurunda böyle bir halde duramazdım, dini inancım ve terbiyem buna müsait değildi, içimden. 'ne olursa olsun, ben caminin içinde bulunan havuza girecek guslümü yapıp öyle duracağım nöbete' dedim ve soyunurken de:
- Allah'ım dedim silahım sana ve buradaki sahabelere emanet olsun diye dua edip silahımı duvara dayayıp suya girmiştim ki o sırada nöbetçi amiri nöbet yerine geldi ve beni görmedi, duvara dayadığım silahımı alıp götürmek istedi ben bunu görüyordum, tam elini silaha atmıştı ki silah kendisine doğruldu, sanki birisi doğrultmuştu, subay irkilerek biraz geri çekildi ve silahı yine duvara dayalı görünce tekrar almak istedi, üç sefer bu durum olunca vazgeçti, ben de o zaman içinde  guslümü yapmış, silahımın yanına gelmiştim, subay bana:

- Sen niye nöbet yerini terk edip gittin? diye sorunca kendisine meseleyi anlattım, benden önceki arkadaşım eğer benim yerime kalsaydı terk etmeyeceğimi söyledim.

 

Ertesi sabah içtima oldu, nöbetçi amiri geldi beni ve benden önceki askeri öne çıkardı, durumu soruşturdu, benim söylediklerimin doğru olduğunu öğrenince bana:

-Bundan böyle sen hep izinlisin, istediğin zaman gider,. istediğin zaman dönersin evladım dedi, işte meselenin özü budur bakkal amca!..

Bakkal amca meselenin özünü öğrenmiş  ve "evet gerçek şehitler ölmez!.." sözü ne kadar doğruymuş bir kere daha şahit olundu diyerek askere:

- Oğlum, bak bundan böyle maddi bir sıkıntın olursa çekinmeden bana gel diyerek ikram ettiği çaydan sonra askeri uğurladı..

Bu olayın anlatımı belki "hikaye" şeklindedir ama aslında "menkıbe"dir, menkıbeler ise yaşanmış hallerin anlatımıdır..

Bu menkıbeyi bana kadim dost hala hayatta olan Tıp Fakültesinden mesai arkadaşım Abdulkadir Engin anlatmıştı ki o da olayda sözü edilen bakkaldan dinlemişti.

Selam ve dua ile.