KEÇİ BURCU HİKAYELERİ -13- (Mevlüt Mergen'in Yazısı)

BİR AĞAÇ – BİR BABA – BİR OĞUL!..

Diyarbekir’in 1382 yıl önceki fethinden evvelki zamanlarda bile çeşitli renklerin, inançların iç içe yaşadığı bir şehir, 639’da Sahabe ordusunun bu şehri fethetmesiyle İslam medeniyetinin gereği olarak diğer renklere ve inançlara  dokunmamıştır.

İç içe yaşanırken haliyle kültür etkilenmeleri olmuştur, mesela Müslümanların türbelerde “mum” yakmaları caiz değilken, gayri Müslimlerini kiliselerdeki mum yakma alışkanlıkları zamanla Müslümanların ziyarete gittikleri türbelerde de görülmüştür.

Yine “niyet” tutularak ağaçların dallarına bez bağlamak geleneği de her iki inancı yaşayanların arasında görülmüştür, bu iki misali kültür etkilenmesi adına verdik, Diyarbekir’de türbelerin adı “ziyarettir” buralarda medfun bulunan  zatların “evliya” olduğuna inanılır ki o zatların türbelerinde mum yakmanın hiçbir anlamı olmaz, çünkü o zatların kabirlerinde “ilahi” nur olduğuna inanılır.

Niyet tutarak ağaçlara bez bağlamak İslam’da büyük günahtır, cehalet ve kültür etkilenişimi bu yanlışların günümüze kadar sürmesini sağlamıştır, son zamanlarda daha başka yanlışları da medyaya yansımasıyla görüyoruz, mesela sınav günlerinde “okunmuş” kalem gibi…

İslam “dua” etmeyi önerir mensuplarına, çünkü “dua müminin silahıdır” der sevgili peygamberimiz (s.a.v.) bu girişten sonra hikayemize dönecek olursak; Diyarbekir’de kadınların dallarına bez bağlayarak niyet tuttukları iki veya üç tane ağaç vardı bir zamanlar, bunlardan birisi şehre yakın bir köyde,  birdiğeri de “çukur” mahalledeki “sancı” ziyaretinin hemen yanında, üçüncü ağacın ise “fiskaya” civarında olduğunu duymuşluğumuz var.

Her iki ağacı görmüşlüğümüz var, yüzlerce belki daha çok renkli bezler dallarında sallanırdı, çukur mahalledeki ziyarete halk o renkli bezler sebebiyle “hırçıkli zyaret” derdi, o ağaçlar hala durur mu, durmaz mı bilinmez..

Bir zamanlar adamın biri duymuş ki Diyarbekir’de bir ağaç var, kim o ağaca gider orada dua ederse muradı olurmuş, adam aramış bulmuş o ağacı ve orada dua ederek:

-Rabbim bana bir erkek evladı ver demiş..

Adamın duası kabul olmuş ki bir erkek evladı olmuş, bazı cahil kişilerde çok görülür “illa ki bir erkek evladının” olma isteği, oysa aklı erenler Allah’tan her ne isteseler mutlaka “hayırlısını” isterler, hele hele evlat isterken bu duruma çok dikkat ederler.

Duası kabul olan adamın oğlu büyümüş, babası da hayli yaşlanmış, nedense baba oğul geçinemez duruma gelmişler, oğlan nasıl etsem de bu babamdan kurtulsam arayışının içine girmiş,  gittiği her yerde, babasından yakınmış, çare sormuş insanlara, nitekim bir gün bir tanesi sözünü ettiğimiz o ağacı salık vermiş…

Babasının gittiği o ağacın yanında yaptığı “Rabbim bana bir erkek evladı ver” duasının kabul olmasıyla dünyaya gelen oğul da o ağcı aramaya başlamış, sorduğu herkes bilmese de nihayet bir kişi:

-Sen o ağacı bulsan ne yapacaksın? Diye sormuş..

- Ben o ağacı bulursam “Allah’ım bu babamı başımdan al” diyeceğim demiş..

Biz bu hikayeyi “şeyh Sadi-i Şirazi’nin” Gülistan-Bostan kitabında okuduk, olayın Diyarbekir’de yaşandığını da o kitapta öğrendiğimiz için “Keçi burcu hikayeleri” nden saydık
Şunu öğrendik bu hikayeden “dua” en etkili yoldur, ağaçlara bez bağlamak, ya da yatırların duvarına, penceresine mum yakmak İslam medeniyetinde olmayan, ancak kültür etkilenmesi olarak düşünülen ve devr-i cehaletten kalan yanlış alışkanlıklardır..

Selam ve dua ile.