KARACADAĞ – KENGER VE… - (Mevlüt Mergen'in Yazısı)
- 28-04-2022 08:43
Sönmüş bir volkan olan Karacadağın aynı zamanda bir “yayla” olduğunu söylemek gerek, çünkü burada “göçerler” yaşar, çok lezzetli gıdalar üretilir ki bunların başında peynir, yoğurt ve pirinç gibi ürünler gelir.
Enflasyonun “zirve” yaptığı günleri yaşıyoruz, haliyle piyasada “ucuz” olan bir şey yok gibi, bazıları bu gerçeği göz ardı eder “kenger çok pahalı” der, biz bir söyleşimizde şöyle demiştik, “kengeri böyle pahalı yapan gurbetteki Diyarbekir’lilerin özlemlerini dindirmek istemeleridir”
Bir zamanlar merhum Hafız Celal Sevimli ile Ankara’ya gittiğimizde yanımıza “hediye” olarak kenger almıştık ki oradaki dostlarımızı sevindirelim, nitekim çok makbule geçmişti hediyemiz. Şu anda yaşadığımız İlkbahar mevsiminde yeşillik boldur, bu demektir ki kenger de boldur, süt boldur, süt bol olunca başta peynir olmak üzere “koyun yoğurdu” da boldur.
Kengerin ömrü kısadır, ilk günlerdeki tazeliğini koruyamaz, tabii ki “Karacadağ” denince yalnız kenger demek yeterli değil, bilinen türlerinden ayrıdır Karacadağ pirinci, tadı ve kalitesi ile sanki eşsizdir.
Hatıralarımıza dönecek olursak her yıl Ekim ayı geldiğinde Melek Ahmet caddesine gider buradaki dükkanlardan evimizin yıllık ihtiyacı kadar torba ile alırdık.
Kimi elli kilo olurdu pirinci torbası, kimi bir torba alırken kimi iki-üç ve hatta dört torba alanlar da bulunurdu, bazıları daha çok alır uzaklardaki akrabalarına “hediye” olarak torba ile gönderirdi.
O zamanlar pirinç aldığımız dükkan sahibinin sözüne itimat eder ve sormazdık “baş madrap mı, değil mi” diye, sonradan 25 kiloluk torbalarla birlikte icat oldu “baş madrap” sözü, Karacadağ pirinci genellikle esmer olur, çok beyaz değildir, çeltik fabrikasında işlenirken kırığı ayrılırdı ki “dolmalık” olarak kullanılırdı.
Bazıları soracaklardır bu konuyu neden bugün hatırladın diye, mübarek Ramazan Şerif aynın son günlerini idrak ediyoruz, bu demektir ki önümüzde “bayram” var, bayram demek “beyaz pilav” yani pirinç pilavı demekti, geçmişin aradığımız vazgeçilmezlerindendir “Karacadağ pirinci” bugün sanki o pirinçten vazgeçmiş gibiyiz.
Karacadağ yağın, peynirin, yoğurdun ve pirincin en lezzetlisi ve güzelinin yetiştirildiği bir dağ, ya da yayla iken burada ayrıca yetişen “kenger” o günlerden bugünlere tadını hiç bozmadı, üstelik uzaklardaki Diyarbekir’liler için nostaljik oldu ve bu yüzden de piyasada en pahalı sebze olarak satılır dedikten sonra mutadı veçhile şiirimizi sunacağız:
ŞİİR
BIRAKMAM SENİ
Hele biraz eğlen ey yolcu kardaş,
Beni dinlemeden bırakmam seni.
Nedir bu acelen, nedir bu telaş?
Amid’i görmeden bırakmam seni.
Gezdireyim seni sur’un içinde,
Emsali olmayan Çin’de maçin’de,
Nicedir diyarım kültür göçünde,
Esfel’e inmeden bırakmam seni.
Hatun kastalı’nın suyun içmeli,
On gözlü köprüden bir kez geçmeli,
Kalesi içinde burçlar seçmeli,
“Benu- sen” demeden bırakmam seni.
Kendi öz yemeğim, “meftune”sinden,
Menkıbe, hikaye, efsanesinden,
Bülbülü susturan Celal sesinden,
Hoyrat dinlemeden bırakmam seni.
İzleri Asur’un ve Artuklu’nun,
İlk İslam şehridir Anadolu’nun,
Basra’dan Bağdad’a ipek yolunun,
Dicle’de çimmeden bırakmam seni,
Sultanlar otağı Karacadağ’ı,
Meyanı, kengeri, üzümü bağı,
Türkülerde kalan şu “kırklar dağı”,
Suzan”ı sormadan bırakmam seni.
Dört kapı içinde “Harput” kapısı,
Bazalt taşındandır bütün yapısı,
Camiler mabetler şehrin tapusu,
Burçlara çıkmadan bırakmam seni.
Dört ayak üstünde duran minare,
Görenler hayrandır eşsiz mimare,
Korkaram yıkıla göz göre, göre,
Köşkleri gezmeden bırakmam seni.
“Hamidiye” diye sultan çeşmesi,
Reva mı yerinde yeller esmesi,
Hatun kastalının bize küsmesi,
Hamravat içmeden bırakmam seni.
Enbiya, evliya cümlesinden var,
Sahabe eliyle İslam bu diyar,
Türbelerde medfun gönle sultanlar,
Eğil’e varmadan bırakmam seni.
Burma kadayıfı ekşi dolması,
Dört mevsim her renkte gülün açması,
Ün’lüydü, ipeği, puşu, yazması,
Çıkrık döndürmeden bırakmam seni.
Nazif, Cahit, Arif, şehr-i arifan,
Gönülden kaleme dökülen irfan,
“Şevket Beysanoğlu” tarihin yazan,
Eserin bilmeden bırakmam seni.
Ne denli anlatsam, sözüm hiç bitmez,
Bu şehri sevenler gurbete gitmez,
Bülbül diyarında kargalar ötmez,
Mayıs’ı görmeden bırakmam seni.
Kara höbür bahar, karpuzu yaz’dır,
Ne kadar översem yine de azdır,
Mergen’in şiiri gönülde sazdır,
Teline vurmadan bırakmam seni!..
MEVLÜT MERGEN AMİDİ
Diyarbekir, 25.02.2012