HİÇ BÖYLE SICAK GÖRMEMİŞTİM!..

İLK SÖZ

SICAK

Sıcak olmuş ne çıkar, bu mevsimin gereği,

Soğumasın Allah’ım sevenlerin yüreği!..

MM

GÖZLÜYORUM

HİÇ BÖYLE SICAK GÖRMEMİŞTİM!..

MEVLÜT MERGEN AMİDİ

Nasıl ki ‘’kış’ kışlığını’’ yapmışsa “yaz” ondan geri kalır mı,  sıcakların “doruğunda” olduğu günleri yaşıyoruz, değerli araştırmacı yazar “M. Şefik Korkusuz” dostumun “seyahatnamelerde Diyarbekir” adlı eserinde bir seyyahın bu şehirde kalırken 88 derecede sıcak gördüğü bilgisi varsa da bizim seksene merdiven dayayan ömür sürecimizde sıcakları 45-50’ye yakın derecelerde gördüğümüz vakidir.

Şurası da bir gerecektir ki, bu şehirde bu güne kadar güneş çarpması sonucu “vefat” vakası görülmemiştir, Diyarbekir iklimi sıcaktır, hepsi bu kadar, “coronavirüs” dünyamızı henüz terk etmedi, denebilir ki bu virüs en büyük darbeyi “65 yaş üstündekilere” vurdu, onları “suçlu” gibi gösterdi, bu sebeptendir ki kaçacak “delik” aradı 65 yaş üstündekiler.

Avlanmamak, bu virüse yakalanmamak için aylarca “eve” kapandım, tam “siper” oldum, “mecnun” misali saçım sakalıma karıştı, insan yüzünü “unutur” gibi oldum, yazılarıma mutlaka “evde kal duada kal” notumu düştüm.

Bir zamanlar “evimi” benimle paylaşan. “muhabbet” kuşlarımı, hele  o “ tavuk” cüssesindeki “papağanımı” özlemeye başladım, “kısıntılı” değil “sıkıntılıydım.

Penceremden baktığımda kuşlara bakıyor ve “özgürlüğün tadını bunlar çıkarıyor” diye düşünürken “acaba bir gün bende böyle uçabilecek miyim?” kendi kendime soruyordum, bu sorunun cevabı nihayet “pozitif” olarak geldi ve 65 yaş üstündekilere “uçuş” izni “lütfen”  çıktı “pandemi” gereği imiş “HES” kodu çıkarmak, büyük bir sevinç ve heyecanla “sosyal” mesafeye “uygun adımla” vardım uçak şirketinin terminaldeki görevlisine…

O görevli yüzüme sırıtarak baktı ve:  “bu uçağa binemezsiniz” dedi, “neden?” soruma: “çünkü seyahat izin belgeniz yok” demez mi? Hem yıkılmış, hem de sinirlenmiştim, “HES” kodu esnasında bütün kimlik bilgilerimi vermiştim, “sağlık” bilgilerimi ise bakanlık sisteme yüklemiş, terminale girerken kapıda ateşim ölçülmüş ve  ” tarafıma 35.7 olarak bildirilmişti,  yine de uçamıyordum.

65 yaş üstü olmak hem “kabahat” hem de “suç” idi anlaşılan, baksanıza “corona virüs” mücadelesi “tek” elden yönetilmesine rağmen kurum veya kurullar arasında “uyumsuzluk” olması veya bu görüntüyü vermesiydi böyle düşündüren, sağlık bakanlığı benim yüzde seksen dört “engelli” olduğumu biliyor, çünkü engelli raporumu onun hastanelerinden biri vermişti, anlaşılan cezalandırılıyordum, suçum ise 65 yaş üstü olmaktı.

O gün “mevzuat” veya “prosedür” badiresini bir şekilde aşarak “uçabildim” Antalya hiç görmediğim bir şehir değil, birkaç kez gitmiştim ‘turizmin başkenti” sayılan bu şehre, Diyarbekir’de “sabırla” yaşadığım “coronavirüs” sıkıntısını ancak Antalya’da sevdiklerimi özellikle torunlarımı görerek giderebilirdim.

Bir söz vardır: “yağmurdan kaçarken doluya tutulmak” aynen öyle oldu, çünkü Antalya sıcağı ile de ünlü idi, benzetecek olursam Diyarbekir sıcağı “yağmur” Antalya sıcağı dolu, oğlum bir dağın üzerinde “bulut” görüntüsü veren kocaman bir kütleyi” göstererek:  “senin de yakınmaya başladığın nem budur” dedi.

Nasıl yakınmam ki, elbiselerim üzerimde yapış yapış, avuçlarımda yapışkan bir madde varmış gibi hissediyorum, “elinden” ve “evimden” pür telaş kaçtığım sıkıntı burada da yakama yapıştı, şimdi Diyarbekir sıcaklarından yakınanlara: “Diyarbekir’in sıcağını öpün başınıza koyun” diyorum, çünkü “sıcak, üstünde olursa nem, orası olur cehennem!..”

Tıpkı Antalya’da olduğu gibi..

Gerçekten, ben hiç böyle sıcak görmemiştim…