HATIRALARDA ABDÜSSETTAR HAYATİ AVŞAR!.. - (Mevlüt Mergen'in Yazısı)

KÜÇE BAŞI

Diyarbekir’in yakınlardaki “basın tarihi” içinde ayrı bir yeri vardır merhum Abdüssettar Hayati Avşar’ın, rahmetle anılmasına vesile olsun için bu gün bu zatın hatıralarımızdaki yerini düşünerek konu etmek istedik.

D.Ü. Rektörlerinden merhum Selahattin Yazıcıoğlu’nun “fahri profesörlük” unvanı verdiği Abdüssettar Avşar bey aynı zamanda “ayaklı tarih” olarak da anılırdı,  çünkü bu şehrin hem tarihini bilir, hem de kültürünü bilir ve yaşardı, gerçek Diyarbekir’liler öyledir zaten  içinde doğup büyüdükleri bu şehrin hiçbir özelliğinin yitirilmesine, inkar edilmesine razı olmazlardı.

Abdüssettar Hayati beyin “Ümmid” gazetesini gördüm, şimdiki Kervansaray denilen deliller hanının ikinci katında “ayaklı bir pedal makinesinde” basılırdı, o zamanlar Diyarbekir’deki matbaaların bazısında ayaklı pedal baskı makinesi vardı, sadece iç kaledeki Diyarbekir matbaası fabrika gibi bir görüntü verirdi, içinde elektrikle çalışan “düz baskı” makineler vardı, bu matbaada Arapça harflerle “dizgi” yapıldığını da hatırlarım

Diyarbekir gazetesi ise Sahabeler camisine inen merdivenlerin başındaki binada “düz baskı” makinesi ile basılırdı ancak makinenin kolunu“hHamo”  diye bir işçi çevirirdi, konuya dönecek olursak Abdüssettar Hayati Avşar beyi gazetecilik yaparken görmüşlüğüm var.

Yeni Yurt gazetesinde çıraklık yaptığım günlerde ismini duyardım, ancak kendisini sur içindeki evimizin bulunduğu “Bıyıklı Mehmet Paşa” küçesindeki radyocu Eşref Atay’ın dükkanına geldiğinde daha çok görürdüm, tam bir Diyarbekir beyefendisi idi.

Eşref Atay’ın dükkanında eski bir radyo gördüm, Ata’ya “bu radyo satılık mı?”  diye sorduğumda bana: “Abdüsssettar Hayati Avşar beyindir tamire getirmiş,  ona sor satılık mı değil mi?”  Radyo küçücüktü ama görüntüsü güzeldi, fırsat kollamaya başladım “sormak” için, o günlerde Fakültedeki matbaacılık görevime henüz başlamıştım, bir gün rahmetli elinde bastonu ile geldi ve matbaamızı görmek istediğini söyledi..

Kendisine: “Sizin Eşref Atay’ın dükkanında bir radyonuz var, eğer satılıksa ben almak isterim” dediğimde: “Satılık değil, tamirini yaptır radyo sesin olsun” dedi, o radyo lambalı idi, ancak Eşref Atay lambalarını iptal ettikten sonra kullanmaya başladım, rahmetli o günden sonra her fakülteye gelişinde yanma uğrar, çayımızı içerdi.

“Hoş sohbetti” bir gün şöyle dedi: Şimdiki nesil “çorba” diyor, yanlış söylüyor, kendisine : “Üstad doğrusu nedir?” diye sordum ve: “Şorbadır şorba” dedi, çünkü şuruptun gelir, gerek Diyarbekir dilini ve gerekse Türkçeyi mükemmel bilirdi, “fötr” şapkası ve bastonu iki önemli aksesuarı idi Abdüssettar Hayati Avşar’ın..

“Bibinin Diyarbekir feryad” kitabımda anlatmıştım, 1935 yılında İstanbul’a matbaa malzemeleri almak için gittiğini, Sahaflar çarşısındaki tanıdık bir dükkana uğradığını, orada dükkan sahibini ziyarete gelen kimi profesör, kimi doçent olanlara dükkan sahibinin Abdüssettar Hayati beyin “Diyarbekir mezunu” olarak tanıtıldığını, dükkandaki akademisyenlerin hayretle “Diyarbekir’de üniversite mi var?” diye sorduklarını,

Akademisyenlere verilen cevapta: Üniversite yoktur ama orada kıraathaneler vardır, bu kıraathanelerde kitaplar bulunur ve okuyanlar sizin gibi bilgilenirler dendiğini…

O kıraathaneleri bizler de gördük, yeri geldiği için hatıralarımızda anlatırken bu güzel insanı rahmetle anmaya vesile olmasını istedik..

Bilgileri ve yaşayışları ile Diyarbekir kültürüne zenginlik katarken hem gazeteci, hem yazar, hem fahri profesör ve hem de ayaklı tarih olan merhum Abdüssettar Hayati Avşar’ı tekrar rahmetle anıyoruz.

Berhudar olasınız, ömrünüze bereket sevgili okurlarım,

ŞİİR

TABLO

Bir gidip bir geliyor yüreğim

Ümitle korku rayında

Bazen yanar dururum

Bazen zemheri soğuğunda

 

Nedense üşürüm bazen yanarım

Uyurken gaflet yatağında

Ciğerim pare paredir suyu ararım

Kendimi görürüm kevser yanında

 

"Alemlere rahmetsin" derim, şanlı nebiye

Kevseri uzatırken o  nur tasında..

Bir meydanda bulurum kendimi

"Mahşerdir derler burası

Sanki çıplağım meydanın ortasında

Kitaplar dağıtır görevliler

Kimi sol eliyle alır, kimi sağından..

Bir gidip bir geliyor yüreğim

Ümitle korku rayında

"Ağaç"lar, meyve yüklü ağaçlar

Bir elim "zakkum" der çekinir,

Diğer elim "tuba" dalında..
"Çiğ"dir derler ruhuma, pişmesi gerek

Cehennem sıcağında.

Yanar yorulur, bedenim

Sonra dinlenir dururum cennet yollarında!..

Mevlüt Mergen Amidi

Diyarbekir, 24.10.2015