EMEKLİ MİSİNİZ?.. - (Mevlüt Mergen'in Yazısı)

KÜÇE BAŞI

Meşhur darb-ı meseldir: “damdan düşen adamın yakınları kırık çıkıkçı, doktor, hastane telaşına düşmüşler, o ise “bütün bunlara gerek yok siz bana damdan düşen birini bulun getirin” demiş, çünkü o “halden anlar” biz de emekli olduğumuz için bu konuda söyleyecek sözlerimiz olabilir dedik ve bugün hallerinden anlayacağımızı sandığımız emeklileri konu ettik.

Gerçi emekliler hemen her gün haberlerde, sohbetlerde, siyasilerin söylemlerinde konu edilir, çünkü deyim yerinde ise bu konu “temcit pilavı” gibidir, 15. Temmuz. 1970 pazartesi günü 657 sayılı kanun çerçevesinde memur olarak göreve başladığımda emeklilik sanki “hayal” gibi idi.

Aradan yıllar geçtikten sonra 1994’te hayal gerçekleşti ve emekliler safında, daha doğrusu maaş kuyruğunda yer aldım, ailece yeni bir döneme girmiştik, çalışırken kemerleri sıkmamışız da emekli olduktan sonra daha çok sıkmaya başladık kemerimizi, önce şunu kaydetmekte yarar var, biz “rızka değil, Rezzak’a bağlanmışız”

Seksen yılı aşmış ömür sürecimiz içinde bir gün dahi “rızık sıkıntısı çekmemiş, maişetlerinden sorumlu olduğumuz aile efradımızı ekmeksiz bırakmamışız, çünkü inanır ve biliriz ki rızkımız biz daha yaratılmadan önce yaratılmıştır, endişelenmeye gerek duymamışız, şuna da inanır ve biliriz ki insanın rızkı tıpkı eceli gibi kendisini takip eder, nereye gitse orada bulur.

Şu soruyu sorma vakti geldi sanrım, günümüzde emekliler ve onları temsil edenler neden devamlı olarak “emeklilerin geçim” sıkıntısından söz ederler?

Önceden yaratılmış olan rızıkları onları kendilerini bulmuyor mu, işte mesele bu sorunun içinde kendini gösteriyor, “ilahi adalet”  şaşmazken, “sosyal adalet bir türlü sağlanamıyor, moda deyimle “refah” payının dağıtımında eşitsizlik var da ondan..

Ne kadar çok duyarız değil mi, “kulun rızkı kulların elinde olsa idi çoğu kul açlıktan ölürdü” sözünü, “resmi sistem” emeklileri “kategorilere” ayırır, emekli oldukları kurumları isimlendirerek, böyle çeşitlenince her emeklinin eline aynı miktarda “maişet” parası geçmez, kiminin eli yağda, balda iken kiminin eline “zeytin” habbesi bile düşmez.

Memuriyet hayatına ilk başladığımızda zan ederdik ki emeklilik demek, daha çok refah demektir, daha çok tatil demektir, hatta daha çok zenginlik demektir, meğerse “zan” etmek sadece hayal etmekmiş, emekli günü geldiğinde “gerçekle” karşılaşır ve görür ki mesele sadece karın doyurma meselesi değilmiş, büyüyen çocuklarla büyürmüş onların eğitimleri ve diğer gereksinimleri..

Başlangıçta “evim olur, belki araba bile alırım” diye hayal eden emekli bugün ayağını banka şubelerinden, ATM’lerden çekemez olmuştur, ihtiyaçlar dağ misali büyümüş “çözümsüzlük” rüzgarı kasıp kavurmaya başladığı için konuya medya el atar olmuştur,  siyasetin başlıca gündem maddesidir emekliler ve sıkıntıları, refah payının dağıtımındaki eşitsizlik sanılır ki maaşlara üç beş lira zam yapmakla düzelir.

Düzelmiyor, düzeceğe de benzemiyor çünkü o üç beş kuruşluk zam emeklinin bırakınız cebine, eline bile geçmeden eriyor, para alım gücünü yitirince emekli de yaşam gücünü yitirir gibi oluyor, biz emekli olduğumuz için “halden anlarız” diye bu konuya girdik, oysa çeşitli kategorilerdeki emeklilerin halinden anlamanın ne kadar güç olduğunu, hatta mümkün olmadığını gördük.

Emekli demek belli bir kuruma, bir işe ve yere yıllarca hizmet eden, emek veren demektir, çalışan, çalışmaya alışan demektir, çoğu emekli mevcut maaşının yanına ek bir işte çalışmak ister, gel gör ki ya sağlığı buna izin vermez, yada iş bulamaz, öyle ya milyonlarca üniversite mezunu iş bulamayıp ortalıkta “avare olarak” dolaşırken belli bir akarı olan emekliye kim iş verir?

Nitekim başımızdan geçti bizim, emekli olunca sanki boşta kaldık ve bir iş ilanı okuyup başvuruda bulunduk, özel bir hastane eleman arıyordu, mülakat sırası bize gelince yetkili kişi: “biz amcamıza ne işi verebiliriz ki, sizinle ancak oturur, çay, kahve içer sohbet edebiliriz”

Konu çok önemli bir konu, böyle bir kaç cümle ile anlatılacak gibi değil, hem sonra siyasiler, medya bu konu üzerinde detaylı düşünüyor, yazıyor, çiziyor ve “temcit pilavı” misali hep gündemde kalıyor, emekli olma durumuna gelmiş bazıları bize soruyor: “emekli olayım mı?” kendilerine “sakın ha!” diyoruz, ayrıca bize “siz de emekli imisin” diye soranlara: “evet biz de “maalesef” emekliyiz” diyoruz.

Sağlıcakla kalınız, ömrünüze bereket sevgili okurlarım.