DOĞU VE GÜNEYDOĞU'DA SON BİR YILDA 53 KADIN KATLEDİLDİ
- 25-11-2018 00:10
Yine aynı şekilde bu ayın en çok okunan haberlerinden biri de "İmam nikahlı eşini vurdu" olmuş.
Her iki haberde de şiddetin mağduru olan kadınların kocalarını aldattığı "şüphesi" ön planda. Hele olayın içine "namus" mehfumu girince de kadını öldürmenin hiçbir sakıncası olmuyor değil mi sevgili okuyucular...
Namus meselesi derin bir konu elbet. Ama faturasının sadece kadına kesilmesi çok acı. Eğer ortada aldatan bir kadın varsa, onunla olan bir erkek de vardır. Ama haberlerin dilinde nedense olayın nedenlerinden olan erkek hep es geçilir. Ya da başka kadınlarla eşlerini aldatan erkeklere karşı neden toplumsal bir refleksin gelişmediği sorgulanmaz. Burada kadınların kocalarını aldatmasını mazur gördüğüm şeklinde anlaşılmak istemiyorum ama eşlerini öldüren bu adamlar(!) acaba pir û pak mıdır, eşlerine çok sadık adamlar mıdır? Neden şiddetin öznesi kadındır ya da neden şiddet vardır soruları birbirini kovalar....
Namus meselesi derin bir konu ve onun üzerinden şekillenen töre cinayetleri ise toplumsal bir yara. Bu yara elbette sadece bize özgü değil. Dünyanın ortak yarası. Ama bazı ülkeler, yasaları ve kuralları ile bunu dizginleyebilmiş.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü. Bu günün anlam önemi, şiddet mağduru kadınlar için önemli.
Bu günün anlamı, Mirabel Kardeşlerin üzücü hikayesinden geliyor.
Dominik Cumhuriyeti Amerika'nın güneyinde, Atlantik Okyanusu'nda bir ada ülkesi. 1960'larda bu ada ülkesi Rafael Trujillo adında bir diktatör tarafından yönetiliyormuş. Patria, Minerva ve María Teresa Mirabel Kardeşler, 25 Kasım 1960 yılında eşlerini cezaevinde ziyaret ettikten sonra dönüş yolunda diktatörün askerleri tarafından arabalarından zorla indirilirler. Üç kardeşe de tecavüz edilip işkenceyle katledilir. Bu olaydan çok sonra, kadınların şiddete karşı mücadeleleri sonucunda Mirabel kardeşlerin anısına Birleşmiş Milletler, 1999 yılında 25 Kasım’ı Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü ilan etmiştir.
Mirbel kardeşlerden sonra da ne yazık ki kadına yapılan şiddet hiçbir zaman azalmadı. Erkeğin kaba gücüne olan öz güveni ve fiziken kendinden daha zayıf olan kadınların üzerindeki güç gösterisi de bitecek görünmüyor.
İnsan Hakları Derneği hazırladığı ve Cuma günü açıkladığı bir yıllık raporda Doğu ve Güneydoğu'da son bir yılda 53 kadının şiddet kurbanı olduğu belirtiliyor.
Bu sayı son altı yılda öldürülen kadınların sayısı ise 374.
Diyarbakır Barosu Kadın Sorunları Uygulama Merkezi'ne hukuki destek için son bir yılda sadece Diyarbakır'dan başvuranların sayısı da 1119. Çoğu şiddet mağduru, kendisini öldürmekten söz eden ve şiddet uygulayan eşlerinden korunmak, hukuki destek almak için yapılan başvurular bunlar.
Türkiye’de kadınlara yönelik hak ihlallerindeki artış, mevcut hukuki düzenlemelerin hayata geçirilemediğini ve kadını yeterince koruyamadığını şeklinde yorumlanıyor. Yargıya intikal eden kadına yönelik şiddet, cinsel taciz ve cinsel saldırı dosyalarında etkili soruşturmaların yürütülmemesi, çok sayıda dosyanın yargıda sürüncemede kalması kadına yönelik şiddet davalarında erkek failin haksız tahrik, iyi hal indiriminden yararlanması da birer etken.
Kadına yönelik şiddet ile ilgili en önemli ve kapsamlı uluslararası belge “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi” (İstanbul Sözleşmesi)’dir. Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’ni ilk ve çekincesiz imzalayan ülkedir. İstanbul Sözleşmesi uluslararası hukukta, kadına yönelik şiddet konusunda yaptırım gücü olan ilk sözleşme olma özelliğini de taşımaktadır.
Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi’nin sorunsuz hayata geçirilebilmesi ve uygunluğun sağlanması için iç hukukta 8 Mart 2012 tarihinde 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” kabul edilmiştir. Türkiye bu kanun ile kadına yönelik şiddetle mücadelede “şiddete sıfır tolerans” prensibi ile hareket edeceğinin sözünü vermiştir.
Kadınlara Karşı Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Uzman Eylem Grubu (GREVIO) tarafından yayınlanan son raporda ise Türkiye için şu ifadelere yer vermiş.
“Özellikle de bir dizi etmenin yetkililerin kadına karşı şiddeti önleme ve mücadele çabalarını baltaladığını saptamıştır. Söz konusu etmenlerden biri genel politikaların, kadın erkek eşitliği ve kadına karşı şiddet üzerindeki potansiyel etkileri açısından sistematik ve kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutulmamasıdır. İkinci etmen ise, kadının anne ve bakım sağlayıcı şeklindeki geleneksel rollerini vurgulama eğilimidir. Bu yaklaşım, kadın ve erkeğin aile ve toplumdaki rol ve sorumluluklarına ilişkin klişeleşmiş ayrımcı ön yargıları beslemektedir...."