DİYARRBAKIR ŞEHİR ARAŞTIRMALARI MERKEZİNE YABANCILIK

Şehir Araştırmaları Merkezi’ni hayata geçirme, sadece mekânın olmayışıyla bugüne dek tehir edildi. Önce mekân mı yoksa kaynaklar mı? Biz, tercihimizi ikinci şıktan yana yaparken, mekân bugünlere sarktı.

Şehri bilenin, tanıtanın günümüzdeki kadar çok olmadığı devirde, dönemde çalıştık, çabaladık. O zamanlar, elde fotoğraf makinesi ile dolaşmanın sıkıntıları vardı. Fotoğraf çekme merakımız sebebiyle bir makinemizin kırıldığını, öbürünün elimizden alınıp geri verilmediğini ifade edersek, meramımızı anlatmış oluruz.

Zor dönemde şehirle ilgili kitapları, kaynakları temin etmeye çalışmak,  görüşmeler yapmak, şehirden şehre gidip gelmek, telefonla haberleşmek hem sıkıntılı hem maddî açıdan büyük külfetti. Şimdi elinde telefonu ile fotoğraf çekmenin kendisini fotoğraf sanatçılığına taşıyacağına, okuduğu beş-on kitapla ileride şahsının aranılan araştırmacı-yazarlardan biri olduğuna ikna eden o kadar çok zat vardır ki, kelimelerle ifade etmek, nâ-mümkün!..
Kolay dönemlerin insanı olmanın bir de şiir cephesinde görünen çarpıklıkları bulunmaktadır. Şehir aşkını şiir ile ilan eden herkesin kendisini şair sanma vehmi söz konusudur. Bir-iki şiir kitabı çıkartarak ya da ısmarlama şiirler yazarak kendisini şair sanan kimi ehl-i kalem, yazdıklarının kıymetli-sanatlı-değerli olduğunu etraflarındaki alkış sesleriyle tespit ederken, bize şehir hakkında yazıldığı iddia edilen birçok şiirin, şiir kitabının değer taşımadığını, taşımaktan uzak olduğunu söylemek düşer.

Diyarbakır Şehir Araştırmaları Merkezi’ni son yirmi sene içinde şekillendirirken, ulaştığımız, vardığımız, elde etme imkânı bulduğumuz, çoğunu satın alınan yazılı-sesli-görsel malzemenin bu sene içinde kendisine ait mekânda şehri tanımak, bilmek isteyenlerin hizmetine sunulacağını özellikle ifade etmek istiyoruz.

Kimi kulakların duymadığı, kimi gözlerin görmediği,  kimi aklın düşünmediği zamanda duyanların, görenlerin, düşünenlerin sınırlı ve ellerinde maddî imkânlarının olmadığını, bu sebeple oldukça önemli gördükleri bu çalışmada sadece bize kolaylıklar dilediğini belirtelim.

Bir şehri, tanıma ve tanıtma için herkese hitap edecek, kendisini ilgilendiği alanda bir adım öne götürecek, araştırmacıya-akademisyene kaynak temininde üniversitelerin kütüphanelerini aratmayacak, seksen bir ili ve yüz dünya ülkesini tarih-kültür-sanat-mimarî-edebiyat olmak üzere onlarca bölüm başlığı altında ele alacak bu Şehir Araştırmaları Merkezi düşüncemiz, kimi dostlarımızı(!) ürkütmüştür. Bunca ağır sorumluluğun altından nasıl kalkacağımız hususunda kara kara düşüncelere sevk etmişken, şunu diyebiliriz ki merkeze dair kaynak sıkıntımız yok, yer meselesini de çözmüş durumdayız.

Bizim bu merkezi kurmamızı gerektiren sebepler oldukça çeşitli. Bu yazıyı kaleme almadan önce kendi ilgi alanlarına giren bir konuda bizim görüşümüzü almak isteyen bir kurumun iki yetkilisine, istedikleri konuda beş-altı makalemizi sunduk, bu makalelerimizde ele aldığımız konuya ilişkin kurumlarının da eleştirildiğini ifade ettik… Demek ki haberdar değillermiş, çalışmalarımızdan. Kendi kurumlarından merkezde olan birkaç ismi belirttiklerinde tanıdıklarımız içinde belirtilen şahısların olduğunu söylememiz, kendilerini cidden sarstı. Anlaşılan, bu şehirdeki kurumlarla kuruluşlar, yaşadıkları şehir hakkında bilgiyi-belgeyi hep dışarıdan ithal etmekte ve dışarıdan ithal edilen kimi hastalıklı düşüncelere-belgelere itibar etmenin sıkıntısını bugün yaşamaktadır.

Bir Allahın kulu çıkıp şunu demeyecek mi:” Yahu bu şehri ancak bu şehirde doğan bilir, yaşayan bilir. Bu şehirde adam kıtlığı mı var? Siz, kendilerine imkân vermeseniz, nasıl bir adım öne geçerler?”

Bu şehrin belgeselleri yapılır, adına kitaplar yazılır, fotoğraflar çekilir, onarımları yapılır, dergileri çıkarılır, festivalleri yapılır… Bunların tümü güzel ve niyet olarak alkışlanacak durum. Gelin görün ki fasîd daire içinde, konuyla alakasız, bilgisi olmayan, kimi belli isimler bu şehrin en çok bilenleri tavrını takınarak, şehri tanıma ve tanıtma meşgalesinin zırhını giyinip kuşanarak, şehir için kendisini feda edecek denli şehir sevdalısı olduğunu ifade ederek, pinokyoculuğa devam etmektedir.

Şehir Araştırmaları Merkezi kurulunca ne olacak? Bu sorunun cevabını şu şeklide verelim, isterseniz:” Dışarıdan ithal edilen bir ilacı, ülkemizde üretince yüzde sekiz yüzlere, binlere varan oranda nasıl tasarruf sağlıyorsak, bu şehrin tanınması ve tanıtımı için beş trilyon harcanıyorsa bizim ortaya çıkışımızla, bu harcama onda bire düşecek…”

Bir şehrin tanıtımına harcanan meblağ, ne kadar düşerse iyi olur. Diyarbakırlı’yı kadayıfla, çörekle, karpuzla, kelle paçayla tanıtma acemiliği yerini profesyonel çözümlere bıraktığı zaman, bir CD Belgeseli hazırlama masrafı bizim için CD maliyetine sadece kâr payını da düşünsek 50 Kuruş’u geçmez.

Elbette bu Şehir Araştırmaları Merkezi, Diyarbakır’da kurulacağı için Diyarbakır misalini verdik. Yoksa bu merkez, her şehre hitap etmektedir.

Şehir Araştırmaları Merkezi, kendi halinde, sessiz-sedasız şehir hayatımıza karıştığında artık kimileri, bu şehir hakkında yanlış şeyler söylemeyecek…  Üç Medeniyete sahip Diyarbakır’ın otuz üç medeniyete sahiplik ettiğini de kimse dillendirmeyecektir. Üç sayısının önüne otuz sayısını kaldıracak bu şehir, üç medeniyetle övünecek.

Hayatın her yanını kuşatacak, içine alacak Şehir Araştırmaları Merkezi, hizmet sunmaya başladığında yaptıklarımızın ne derecede önemli olduğu ortaya çıkacak, elbette. Fakat, bu zorlu-sıkıntılı zaman içinde bir yanda Osmanlı Dönemi Şehirleri Arşivi, Diyarbakır, seksen il ve yüz dünya şehri… Kitap, gazete, dergi, belge, fotoğraf ve çekilen yer sıkıntısı…

Sesimizi duyacak olanları aramıyoruz da bize yönelik haksız eleştirilerde bulunanlar, daha çok üzmektedir, bizi. Çünkü bu kulvarda herhangi bir merkezimiz yok ve bu eksikliği dolduracak tek merkez, bu. Bu şehrin üzerinden pastanın bölünmesinden endişe edenler olabilir. Biz, bu merkezi oluştururken şehrin üzerinden bir pasta dilimini dahi düşünmedik. Biz, pastanın küçülmesinden endişe duyanlara, bir-iki dilimi bırakın, pastanın tümünü reddettiğimizi söyleyelim.

Hiçbir malzemenin eksik olmadığı merkezi, kendi imkânımızla satın alacağımız mekânda kuracağımızı belirtelim. Bu dahi pastaya sahip olduklarını üstü örtülü dile getirenleri rahatsız ediyorsa, bize düşen söz şudur: Sizi, rahatsız etmeye geldik!..